31 Ocak 2013 Perşembe

The Notebook

"Öyle özel biri değilim; bu kuşkusuz. Ben sıradan düşünceleri olan sıradan bir adamım ve sıradan bir yaşantım oldu. Adıma dikilmiş anıtlar yok; ismim de kısa sürede unutulacak. Ama, ben birini sevdim, hem de bütün kalbimle. Bu da benim için her zaman yeterli oldu." Şimdiye kadar okumuş olduğunuz en etkileyici aşk öyküsü bu satırlarla başlıyor.


Filmi de çekilmiş bir kitabın arka kapağı bu. Zamanında bunları okuyup çok geyik bulmuştum. Birini tüm kalbiyle sevip, karşılığında da sevilip bu duruma da ömür boyu şükredecek hale geldim artık ben de. Çünkü hemen hemen her sevdiğinde hep kullanılmış bir adamdım ben. Zaaflarına defalarca kez basılmış bir adam. En yüzeysel tanımıyla değer verip de karşılığını aldığım çok az oldu. Değerden fazlasını da verdim çoğu zaman. Aşk dediğin laftı çünkü.

İşte bu kitabın filmini de sevgimin karşılığını aldığım biriyle seyredeceğim inşallah. Aşkı laf olarak öğrendiğim zamanları unutarak. Romantik filmleri sevmem hatta gördüğümde kanal değiştirecek kadar sevmem. Ama bu filmi onunla izlerim. İzlenecekler listesine ekledim.

Okuyup Üflemek

Şu haberde bir bakanımızın üniversite macerası anlatılıyor. Kendisi İTÜ ve Boğaziçi arasında kararsız kalmış. Önce Boğaziçi Üniversitesi'ni gezmiş ve kendi kendine "Bir baktım farklı bir dünya. Değişik binalar, surlarla çevrilmiş alan. Sonra bahçesinde gençler kızlı, erkekli oturuyor. Ben çok şaşırdım. Burada yoldan çıkarım dedim. Benim okumam lazımdı." diyerek İTÜ'yü tercih etmiş. Birçok insan bakanın üniversitenin bahçesinde gençleri kızlı erkekli görmesiyle yoldan çıkacağını düşünmesine takmış durumda. Gerçekten de bu çok tuhaf bir etiketleme ve inanılmaz dar bir dünya görüşü. Ama devamında gelen mantık hatası bana daha da komik geldi. Şimdi bakanımız okuması lazım geldiğinden İTÜ'ye gitmişti değil mi? İTÜ'ye gidince ne olmuş peki? "Okula girdikten sonra ikinci senede evlendim. Üçüncü sene çocuğum oldu. Dördüncü sene bir çocuk daha oldu." E hani okuyacaktın sayın abim? Sadece okumamış, biraz da üflemişsin sanırım. Şaka maka helal olsun sayın bakanımıza, ben şahsen hem okumak hem evlenip ev geçindirmenin çok zorlu olacağı kanaatini taşıyorum.

Oi Va Voi - Hora

Lütfen söylerken eşlik ediniz. Aşağıya da sarkicevirilerim.blogspot.com adlı leziz blogdan çevirisini ve çeviren arkadaşımızın şarkıya dair bazı notlarını kopyalayıp koydum sevgili gençler. Siz bana nasıl teşekkür edeceksiniz gerçekten; elimi mi öpersiniz, çiçek mi gönderirsiniz, bir hediye mi alırsınız bilemedim artık.


It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
Construction of a family
Bir aile kurmak
Of difference and simile
Farklılıklardan ve benzerliklerden
What I give you and you give me
Sana ne verdim ve sen bana ne verdin

It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
This tribal sense of dignity
Asaletin bağlı olduğu bu duygu
Of tolerance and unity
Hoşgörü ve birlikten
Of prejudice and bigotry
Önyargı ve bağnazlıktan.

It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A web of who we'd like to be
'Kim olmayı istiyoruz'un oluşturduğu ağ
Let's cut and paste our memory
Hadi hafızalarımızı kes yapıştır yapalım
A dark and timeless industry
Karanlık ve modası geçmeyen endüstri

It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A strength and solidarity
Dayanma gücü ve dayanışma.
A dazed, confused desire to find
Bir sersem ,şaşırmış arzuluyor bulmayı
A place and time in history
Bir yer ve zaman tarihin içinde.

It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
Or how the sheer majority

Veya salt çoğunluğun size
Impose a predetermined badge

Önceden belirlenmiş bir yaka kartını nasıl empoze ettiğiyle
And wait to judge you silently
Ve sessizce sizi yargılayışlarını beklemenizle.

It's all about identity
Tamamen kişilikle alakalı
A retrospective odyssey

Geriye dönük bir yolculuk
But where I live and who I meet
Ama nerede yaşadım ve kimleri tanıdım
Are stronger in defining me
Bunlar beni tanımlamada etkisi büyük olanlar.beni ben yapan şeylerdir.


Çeviri Notu : 
* Şarkının adı çevrilmeyip aynen bırakılmıştır. Grubun spirit of bulgaria adlı şarkısıyla bilindiği üzere Bulgaristana yakınlığıyla bulgarcayı seçmiş olabilir, hora bulgarca insanlar anlamına geliyor ve grubun adından (Oi va voi - Aman Tanrım!) bilindiği üzere ibraniceyi de kullanmış olabilir hora ibranice de zaman anlamına geliyor. Her ne kadar bulgarcayı tercih ettiğini düşünsem de emin olamadığım için çevirmedim.
i- identity : kimlik , özdeşlik, kişilik.

30 Ocak 2013 Çarşamba

Sonra Duydum ki

Başlıktaki "Sonra duydum ki..." diye başlayan cümle nasıl tamamlanır? Şüphesiz ki ölmüşsün kelimesiyle değil. Bir adam düşünün ki sevgilisi ortadan kaybolmuş. Adam önce beni aldattı başkasıyla mı kaçtı diye düşünüyor. Aklına bu işin sonunda mutlaka bir ipnelik çıkacağından başka bir ihtimal gelmiyor. Sonra öğreniyor ki ölmüş kız. Dikkat buyurunuz; bunu "başkasından" öğreniyor sığır. Dinleyelim bu mantık hatası bol şarkıyı.

Gerizekalı



Hayvan ya bu herif. Geberiyorum gülmekten. Ricky Gervais zaten duşta kendini komik bir şekilde fotolayıp paylaşan ayrı bir numune; bir de üstüne bu şova gelince programın sunucusu Conan O'Brien ın haberi olmadan önceden kurduğu düzeneği çalıştırıyor. Onu da ikna edip beraber duş fotoğrafı çektiriyor. Çok komikler yibinolar ya.

28 Ocak 2013 Pazartesi

Gol Sevinci

Ekşisözlük'te böyle bir başlık açmış ve beğendikleri karizmatik gol sevinçlerini paylaşmış yazarlar. Bence en karizmatiği aşağıda görmüş olduğunuz Eric Cantona'ya ait olan sevinçtir.



Bir de sevmeyeni çok olsan da, ne derseniz deyin Cristiano Ronaldo'nun aşağıdaki "ben burdayım gençler, sakin olun ben burdayım" temalı sevinci de gayet karizmatik. Hatta sözlükteki bir yoruma göre bu sevinçten yola çıkılarak Gol Sevinci diye bir belgesel yapılmış.


Aşağıdaki -golü kendisi atmamasına rağmen- uçan kamil de matrak sevinçlere örnek olsun.

26 Ocak 2013 Cumartesi

Alıntı - 2

"Geçen yine evde otururken feysime evde çay keyfi :))) yazdım zıpırlık yaparak. Napiim huyum kurusun, böyle de hayat dolu, kıpır kıpır bir insanım. Sonra şöyle güzel bir duş aldım ve çıkar çıkmaz da sıcak bir duş keyfi :))) yazdım feysime. Bornozlu bir resmimi de eklemeyi unutmadım tabi ki. Teknolojiden anlamayan bir denyo değilim ben. Kırmızı don keyfi ((:)) yazacaktım ki yazmiim dedim çünkü don sadece kırmızı değildi ve uzun uzadıya desenini anlatmak istemedim feysimde. Sonra 2012 Kemer Göteor Resort Hotel'deki albümümdeki yeni beğenilere baktım. Uğur Mumcu'yu anarak bütün dünyaya bu konudaki tepkimi çok sert biçimde gösterdim. Üç beğeni aldı. Bikinili fotolarım ortalama 30 beğeni alıyordu oysaki. Tokalamış Ateş'i, anmadım çünkü bildiğim kadarıyla tek meziyeti tonton olması. O ara annem börek mörek getirdi hemen anne eli değmiş börek keyfi :))) yazdım tabi. Almanya'da yaşayan abim aradı onuna konuşurken abiviğimle telefonda sohbet keyfi :))) yazdım. Telefondayken yazdığımdan harf hatası yapmışım. Hemen alt taraftaki yorum bölümüne bu muhteşem ayrıntıyı yazmamak olmazdı :))) Sonra lanet olası erkeklerin sebep olduğu birkaç şiddet olayını paylaştım ve altlarında erkeklere küfür ettim. Allah hepsinin gerçekten de belasını versin. Sonra özelden mesaj atan bir arkadaşım bana neden her ders çıkışında hocalarla odalarına kadar yürüdüğümü sordu. Kendisine büyük harflerle BU BENİM ÖZELİM SENİ İLGİLENDİRMEZ yazarak tepkimi koydum. Bana özel bir konuya burnunu sokmaya çalışmıştı terbiyesiz. Ama cevabını aldı, büyük harflerle yazmıştım çünkü. Birden bir sıkıştırma geldi ve klozete gidip dört kilo sıçtım, vücudum her gün bu kadar bok üretebiliyor çünkü. Gümbür gümbür sıçma keyfi :))) yazdım feysime. Toplamda 14 beğeni aldı. sonra uzanıp yorganı kafama kadar çektim. Sadece 11 saniyede yatağıma uzandım, haydi bakalım şimdi uyku keyfiii :))) yazdım ve bu bir rekordu."

70'lik Tekirdağ

Bizim şarapçı arkadaşla şöyle bir karar aldık: Bundan sonraki ilk rakı muhabbetimizde alaturka bir repertuar eşliğinde içeceğiz rakımızı ve bu şarkı ilk sırada olacak ve birden fazla kez dinlenecek ve 70 lik rakı bitecek ve mezeler arasında midye mutlaka bulunacak. Sözlerini de ekliim de hep beraber lanet olası çeyrek oktavlık seslerimizle Funda ablanın seksen oktavlık yorumunu eşlik edelim. Lanet olası fakirler bizi.



FUNDA ARAR - Artık Yeşerecek Bir Dalım Yok

Artık yeşerecek bir dalım yok
Yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da
Üç günlük ömrümü bir günde yitirdim
Yarınlar gelse de hoş gelmese de

Paydos mutluluğa paydos artık
Kaderim gülse de hoş gülmese de

Şınayder


Şınayder diye okunsa daha güzel olurdu bu umut veren fitbolcü kardeşimizin adı. Ama her türlüsüyle güzel. Bir teknik direktörün futbolcusunu düşünce olarak besleyebilmesiyle alakalı güzel bir örnek. Futbolcunun kendisini teknik direktörün sahaya süreceği bir satranç taşı misali değil de; düşüncelerine, sıkıntılarına kafa yorulan bir birey olarak görmesinin böyle etkileri oluyor işte. Hoşgeldin bu arada kulübümüze sevgili kardöşambr.

Çılgın Deli Bekir

Geçen bir spor programında konuşurlarken kariyerinde Fenerbahçe'ye karşı farklı takımlarla 19 galibiyeti bulunduğundan bahsettiler Yılmaz Vural hocanın. Herhalde bir o kadar da bize çakmıştır. Bir o kadar da Beşiktaş'a, bir o kadar da Trabzonspor'a. Futbol dünyamızdaki en güzel renklerden biri olduğuna inanıyorum kendisinin.

Geçen hafta Elazığspor ile Fenerbahçe'ye karşı deplasmanda oynadıkları maç 90+4'te beraberliğe gelince arkadaşlarla kendisinin rüzgar olup eseceğini düşünmüştük soyunma odasında. Kendisi de söylemiş ve yakalanmış zaten. Kırmızı kart gören oyuncusuna "Benim aptal oğlum, gerizekalı oğlum" diye seslenmiş. Oyuncu zaten yabancı da, yerli olsa bile bu söze alınacağını hiç sanmıyorum. Çok yaşa Yılmaz hoca.

Unkle - Burn My Shadow

Burdan paylaştığım şarkıları yüksek sesle kulaklıkla filan dinlemenizi öneriyorum ya. Siz de öyle mal mal durup kısık sesle açmıyorsunuzdur umarım. Her zaman için kulağa zarar vermeyecek düzeyde yükseklikteki bir ses çok daha iyidir. Aşağıdaki şarkıyı gerçekten yüksek sesle dinlemeniz lazım ama. Enstrümantal kısımları benim çok hoşuma gidiyor. Assassins Creed oyununun eski versiyonlarından birinde kullanılmışlığı da var. Gölgemi yak manasına geliyor birebir çevirmeye kalkınca ama aslında geçmişimi yak demek istiyor burada şair. Dinleyin ve bir kere daha bana müteşekkir olun bakalım canlarım.


I have burned my tomorrows
And I stand inside today
At the edge of the future
And my dreams all fade away

I have burned my tomorrows
And I stand inside today
At the edge of the future
And my dreams all fade away

And burn my shadow away
And burn my shadow away

Fate's my destroyer
I was ambushed by a light
And you judge me once for falling
This wounded heart will rise

And burn my shadow away
And burn my shadow away

When I see the light, true love forever
When I see the light, true love forever
When I see the light, true love forever
When I see the light, true love forever

When I see the light, true love forever
(Burn my shadow)
When I see the light, true love forever
When I see the light, true love forever
(Oh, burn my shadow away)
When I see the light, true love forever

And burn my shadow away
And burn my shadow away
Oh, how I loved you

25 Ocak 2013 Cuma

Bu gece

Bu gece bloga post olup yağacağım gençler. Hem uzun günlerdir yazamadığım için, hem yeni konular olduğu için, hem kafa dağıtmak için, hem de en önemlisi süt için.

24 Ocak 2013 Perşembe

Hatipoğlu

Nihat Hatipoğlu gibi bir insanı bile çileden çıkarabilmişler ya çok ilginç. Nihat bey yine de bozmamış hiç üslubunu; küfürsüz hatta kaba kelimeler bile kullanmadan anlatabilmiş meramını, kızgınlığını. Dikkatimi çeken bir ayrıntı ise haberin linkine tıkladığınızda görebileceğiniz üzere, hep eleştirdiğim Milliyet web sitesinin bu haberi magazin başlığının altına koyması.

HABERİN LİNKİ

-KADIN -"Çok utanarak çok nefret ederek söylüyorum... Diyorlar ya erkek aldatır. Ben aldattım. İstemeyerek bu hataya düştüm. Vicdanen çok rahatsızım. Evliliği beynimde bitirdim"
-NİHAT HATİPOĞLU : E... vicdan azabı çekmen lazım... Çocuklarınız var mı?
-KADIN : Var üç tane...
-NİHAT HATİPOĞLU : Ooo niye böyle bir yanlış yaptın peki?
-KADIN : Çok pişmanım hocam. Şahsi olarak görüşüyorduk bir anda bana yaklaştı. Bir boşluk mu bilmiyorum.
-NİHAT HATİPOĞLU : Peki sizinle düşüp kalkan bu ahlaksız herif evli midir bekar mıdır
-KADIN : Evlidir
-NİHAT HATİPOĞLU : Yazıklar olsun o zaman ona da size de!.. Allah'ın en nefret ettiği günah evlilerin zinasıdır... Ortamı müsait hale getirmeseydiniz bu hale gelmezdiniz.

Yaşar Usta


Bizim eve veya ablama gittiğimde zile bastığımda, diyafondan kim olduğum sorulduğunda bazen "Benim beeen, Yaşar Usta" diyorum esprisine. Gerçekten de çok sağlam bir tirattır bu.

21 Ocak 2013 Pazartesi

İbrahim Dedem

Yazın İstanbul'dan Almanya'ya gitmeden önce kendisine ve anneanneme iyi bakmasını söylediğimde "Bıktım artık, ölmüyorum da" demişti. Biraz da huysuzluğuna içim burkularak, öyle dememesini söylemiştim. Birkaç yıl öncesine kadar köy evindeki tamir işlerini bile yapabilen dedem göçtü bu dünyadan.

Çınar derler ya yaşlılar için hani, dedem tam bir çınardı işte. Yaşadığı zorlu hayatıyla, birikimiyle; zihninde bu zamana kadar taşıdığı türküleriyle; tertemiz traşı ve kaytan bıyıklarıyla; hünerli elleri, kocaman elleri, yorgun elleriyle, gülünce iyice çizgiye dönen gözleriyle. Tarihti benim dedem.

Aslan dedem gitti bu dünyadan. "Allah annemi babamı elden ayaktan düşürmesin" diyen annem cenaze için köye gideceği yolda "ben bu kadar içimin yanacağını bilemedim" dedi. "Ben böyle kötü olacağını bilemedim, babasızlığın bu kadar kötü olacağını bilemedim."

Bütün köyde bir tane insan kalmıyor kışın. Dedem orada yalnız sanki, sanki bir tek bütün köyde o var şimdi o bekliyor köyü tek başına, yalnız. Dedem iki gündür tam kırk sekiz saattir; iki metre karın, iki metre de toprağın altında. Dedeme dair her ayrıntı üzülme, akla gelen istisnasız her şey ağlama sebebi artık.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Biz vs Ben


Linkini verdiğim haberin devamında aşağıdaki beyanda bulunuyor başbakanımız. Kendisi nerede biz nerede ben diyeceğini bilen bir adam. "Bir televizyon oraya koyun dedim" demesi enteresan. Boş bir anına denk geldi herhalde.

"Öcalan’a ev hapsi diye bir olay sözkonusu değil. Bu konuda herşey kesinleşmiştir ve Öcalan’ın konumu, yeri herşey bellidir. Öcalan’ın kaldığı yer 12 metrekarelik bir odadır. Radyosu vardı, şimdi o radyoyu televizyon ile değiştirecekler. Ben talimatı vereli epey oldu. Bir televizyonu oraya koyun dedim."

HABERİN LİNKİ

Salih

Ronaldo bahtsız bir adam. Bahtsızlığı Messi ile aynı dönemde aktif futbol yaşantısını sürdürmesi. Messi'nin dördüncü kez dünyada yılın futbolcusu ödülünü kazandığı gecede aşağıdaki hali garip. Her ne kadar birçok insana göre Messi'den daha itici gelse de; denk geldiğim ve araştırdığım kadarıyla hayır işlerine koşturan, içi tertemiz, dışardan ilk verdiği imaj öyle gösterse de hiç burnu büyük olmayana ve gördüğüm kadarıyla da pislik yapmadan adam gibi topunu oynayan bir adam Cristiano Ronaldo. Bu yıl Messi 91 gol attı çok hak etti ama önceki üç yılda, ödülü almayı o da hak ediyordu. Bu resmin üzerine yazı gömülmemiş olan versiyonunu bulamadım internette. Adamın içinde fırtınalar kopuyor sanki. Bir kaç yıl öncesine kadar inanılmaz itici buluyordum ama seviyorum lan seni artık. Kardeşim ya nasıl da üzgün. Türk olsa Salih olurmuş adı, Salih kör talih.


15 Ocak 2013 Salı

Profil Fotosu

Az önce kırk yılın başı Feyisbuk denen, vakit kaybını yaparken bile bile lades dediğimiz platformdaydım. Açtım takılırken, bizim okuldaki su balesi kulübünden bir bayan arkadaşım tamamen kafasından oluşan yeni bir profil fotosu ekledi. Erkek olsa kendisine hakaretin kralını ederdim direkt olarak ama diyemedim. Çok çok sevdiğim bir arkadaşım olduğundan özelden mesaj atarak "be hey kamil, zaten şişkosun, kafanı zar zor sığdırmışsın kareye, böyle profil fotosu mu olur dedim. Bir bayan olarak bıyık, sivilce vs herşeyi gözümüze sokacak bir profil fotosu senin için daha tehlikeli değil mi kamil seni? Gözler renkli diye bu kadar riske girilir mi? Ayhan'ı kendinden mi soğutmak istiyorsun?" diyerekten tam bir ayı gibi kendisine takıldım. Cevap olarak Amaaan be Güğümcüüüm sen de, Ayhan beni böyle beğenmiş zaten ne uğraşıcam bu saatten sonra dedi, ben de içimden hem bu çift hakkında "Sizi çok seviyorum ülen şerefsizler" diyerekten derhal fotoğrafı beğendim.

Çok düşük bir ihtimal ama belki buraya denk gelirsiniz diye söyleyeyim; sizin gibi birbirini değiştirmeye çalışmayan, pazarlıksız, katıksız seven çiftlere bitiyorum lan zaten ben.  Helal olsun canım arkadaşlarım benim.

Verginin Vergisi

Yanda yer alan araba BMW'nin en büyük spor arabası olan M6 kasası. Google'da BMW M6 2013 diye arattırdığımda çıkan görseller bunlar. Tıklayarak resimlerin büyük hallerine bakabilirsiniz.

Bu arabanın fiyatı 220.000 TL normalde. Bir tartın bakalım kendinizi. Alabilme ihitimalinin şu veya bu şekilde var değil mi? Birbirimizden biraz daha çok veya biraz daha az kredi çekerek borç yaparak bu arabayı alabiliriz normalde. Ama herşey normal olsa.

Bu arabanın fiyatı vergilerle 640.000 TL varmakta ki bu durumda da biz lanet olası fakirlere haftasonu Fakingım Sarayı'nda kahvaltı yemek düşüyor.

En altta 100.000 lira üzerinden hesaplanan versiyonda gördüğünüz üzere; arabanın vergisiz fiyatı üzerinden yüzde 130 ÖTV ve yüzde 18 KDV alınıyor. Bir de en komiği verginin vergisi alınıyor. Yani kesilen ÖTV'nin de KDV'si alınıyor ki artık kendinizi dağa taşa vursanız yeridir. Fiyatı 100 lira olan araba vergilerle 271.4 oluyor. Fiyatı 220.000 olan bu araba da 640.000 lira oluyor.




14 Ocak 2013 Pazartesi

Twilight

Vampirli film, dizi, hır vs piyasada ne varsa tamamına olabildiğince yabancıyım. Buffy vardı Angel vardı filan vs vs. Örnek vermek gerekirse dizi olarak örneğin The Walking Dead'deki gibi, ya da sinema olarak Resident Evil serisindeki bilim kurgu havası da gelmiyor bu yapımlardan bana. Ben alamıyorum belki de.

Yayınlandığı dönemlerde CNBCE'de bu dizilerden birinde kızlardan biri diğerine "Heeey demek bir iblisle çıkıyorsun haa" dediğinde artık beni afakanlar basmıştı. İblis yarı vampirmiş ve dizi o kadar uzamış iblis o kadar normal birşey olmuş ki artık onlarla çıkmak ingilizcede cool olarak tabir edilen bir kıvama gelmiş. Hay bin kunduz.

2012 yılında bir sinemada bekleme alanında farkettiğim şu poster ise bana yaz tatilinde Johannesburg'a bilet alma isteği getirdi. O nasıl koşma lan? Nobrain danalar sizi. Bir sonraki karede hepsinin yerde olması lazım. Malafat kokteylleri sizi.

Reklam

Torrent dosyalarını bulduğum internet sitelerinden birine girdim bugün. Sevgili dizim Battlestar Galactica'nın ikinci sezonunun, bendekinden daha iyi çözünürlüklü bir versiyonunu bulayım dedim. İkinci bir Gügel Çırom penceresi açıldı reklam olarak ve şu reklam açıldı. Adamların 500.000 tane kendi tabiriyle sadece seks için bekleyen azgın hazır üyesi varmış. Millet açmış da bekliyor yani. Bu reklamı yapan, reklam olarak alan, inanıp da tıklayan herkese buradan teessüflerimi sunuyorum.

Pazartesi Sendromu

Evet sevgili blogsever kitle. Bir pazartesi sendromunda daha beraberiz. Şu devam etmekte olan pazartesi gününde, üç beş de olsa geç kaldım işe ve feysteki huysuz sikkolar gibi olmasa da ufaktan bir pazartesi buhranı yaşamaktayım.

Gelgelelim ben bu sendromu yaşamamak için internette okuduğum şeyi önümüzdeki pazartesi denemeye karar verdim. Öncelikle iş yerine yarım saat hatta bir saat erken geliyorsunuz. Güzel bir kahvaltı yapıp sevdiğiniz şekilde kendinize çay-kahve hazırlıyorsunuz. İnternette biraz gezinip ufaktan da ajanda + mail kontrolü yaparak gün içinde yapacağınız işlere hazırlık yapıyorsunuz. İş arkadaşlarınızın sizden sonra gelmesinin, hatta uykusunu tam alamamış bir denyo şeklinde gelmesi ve sizin bir saattir orada olup bir sürü şey yapmış olmanızın size pozitif etkisi oluyor. Bu lanet olası pazartesi sendromu yaşayan huysuzlar sizi güldürüyor. Çünkü siz güne erken başlayan bir lolipopsunuz. Hakkında şu pazartesi hemen bitse ya denen bir gün için siz daha özenli davranıp, kısalması istenen günü bilakis uzatıyorsunuz.

Yani olay temelde çok basit: Bütün olay motivasyon, konsantrasyon, kümbetsel içbükey dinamikler olayı yani. Bu kadar basit. Gazamız mübarek olsun. Bu tür sorunlarla çok boğuştuk, çok çok sorun da yasadık, hepsini de bir bir aştık, aşıyoruz, aşabildik, aşarızdık, yine aşarız, aşıyorlar, aşağıdan gelen telli turnalar. (Tam başbakan gibi yapamıyorum lan.)

Ofise Çiçek Gelince

Geçen bir müşterimde normalde yaptığım bakım işleriyle uğraşırken, dışardan gelen bir eleman elinde çiçekle içeri girdi. Düşünceli bir abimiz sevgilisinin/eşinin ofisine çiçek göndermişti. Dikkatimi celp eden olay çiçekçi arkadaşın ilgili ablayı bulana kadar yaptığı küçük araştırma süresince ofisi gezerken bütün bayanlarda gözlemlediğim bir olaydı. İstisnasız bütün ablalar çiçeğe yavru köpek gibi üzgün bir şekilde bakıyorlardı. Yüz ifadelerini özetleyen cümle "Aaa çiçek gelmiş; kime acaba" değil "Aaa çiçek gelmiş, ama bana değil, kahretsin zavallı bahtsız ben." idi. Bir erkek bu tür bir çiçek olayını akıl eder etmez bilemiyorum. Ama bir bayan ağzı isterse tersini söylesin, çiçek aldığında mutlu olur.

9 Ocak 2013 Çarşamba

Seviye

Gün geçmiyor ki sevgili gazetemiz Milliyet'in internet sitesinde yeni bir über durum çıkmasın. "En güzel, götler galerisi, şeffaf tayt kurbanı ünlüler, kimse gözlerini alamadı, seksi fotoğrafları için tıklayınız..." düzeyindeki seviyesizliğin dibindeki yayınlarına alıştık artık. Bir erkeğin bu tür resimlere bakma ihtiyacı olsa bile, bunu karşılaması gereken kurum sen değilsin balım. Sen bir gazetesin, erotik yayın organı değilsin ki. Konuyu da bir daha neden kendimce anlatmaya çalışıyorsam. Her neyse birçok gazetenin internet sitesinin böyle yayınlar yapmasına alışmıştık artık. Gel gelelim yandaki gibi örneklere de gireceklerse artık, Johannesburg'a kadar yolu var bu işin. Artık daha sert başlıklar koysunlar. "Yok artık ebeninki Spartak, Zikseydin Bari Sparta, Hadi Ordan Lan, Lavuk Sparta'ya Bak Sen, Bunu Gördün mü Koçum(Nah fotoğrafıyla beraber), Oldu AQ"  türünden başlıklar bekliyorum ben. Bu başlığı yazan editöründen, bu yazının yayınlanmasına onay veren tüm idarecilerine kadar aslansın sen Milliyet.

Dün Dündür



Bugün de bugündür. Süleyman Demirel tarafından sarf edilmiş ve siyasi jargonda büyük önemi olan bu cümle bir kez daha hatırlandı son zamanlarda siyasetçilerimizin gelen beyanatları sonucunda. Tarihsel önemi olduğunu düşündüğüm bu video da -youtube'dan silinmezse eğer- burada bulunsun.

8 Ocak 2013 Salı

Alarm

Daha önce lûgatımdan erteleme kelimesini çıkardığımı söylemiştim sizlere canlarım. Bu olayı hayata geçirirken en zorlandığım mevzu sabah saatin alarmını ertelemek oldu, oluyor, olacaktı, olabilir. (Blogda başbakan tadı) Saat bir kere çaldığında tak diye yatağından çıkabilen insanlara büyük saygım olduğunu belirtmek isterim canlarım. Bu sabah dün geç yattığımdan dolayı ertelemeden yataktan çıkma konusunda çok zorlandım, zorlanacaktım, zorlanabilirdim, gerekirse yine zorlanırım.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Bir Soru

İçeri tıkmasalar bari adamcağızı. Malum ağzını açan içerde, gak desen hapis guk desen hapis. HABERİN LİNKİ

Abdullah Öcalan’la müzakereler konusunda Ulusal Kanal’a konuşan Eski Devlet Bakanı ve Eski Türkiye Partisi Genel Başkanı Abdüllatif Şener “daha önce görüşme yaptığımızı ispatlamayan müfteridir, şerefsizdir diyen başbakan, müzakere yapıldığını kendisi açıkladı. O zaman başbakana soruyorum kim müfteridir? Kim namussuzdur? Kim Şerefsizdir?” dedi.

"Benim gördüğüm kadarıyla sadece süreci idare ediyor. Yani Başbakan ülkenin sorunlarına odaklanmış değil, doğrudan doğruya kendi geleceğine odaklanmış durumda. Kendi konumuna, kendi çıkarlarına ve kendi geleceğine odaklanmış durumda. Yakın bir süre öncesine kadar idamdan bahsediyordu. idamdan her bahsettiğinde Öcalan’ım adını anıyordu. Kamuoyunda sanki bir idam senaryosu hazırlanıyor intibaı veriyordu. Bunu haftalarca kullandı. arkasından dokunulmazlıklara geçti. “Terör örgütüyle kucaklaşanların dokunulmazlıklarını elbette meclis kaldıracaktır. ‘Yargı da gerekeni yapacaktır’ dedi. Ancak şimdi görüyoruz ki bir taraftan “idam” diye bağırırken, bir taraftan “dokunulmazlıkları kaldıracağım” derken el altından da görüşmeler yapıyormuş. Bu görüşmelerin yapıldığını önce başbakan kendisi açıkladı. Buradan okunması gereken şey şudur. Başbakan doğrudan doğruya seçmene oynuyor. ‘İdam’ derken bir kesim seçmene hitap ediyorsa yine ‘müzakere’ derken başka bir seçmen kesimine hitap ediyor. Bir taraftan ülkeyi ayrıştırıyor. Ayrıştırdığı insanlara farklı şekilde seslenerek oy toplamaya çalışıyor. Çünkü önümüzde seçimler var. Ben somut bir şey çıkacağını sanmıyorum."

Hezeyan

Sevgili dostlar. Bugün hayatımda bir ilki yaşadım ve derhal siz sevgili blogsever kardeşlerimle paylaşmak istedim bu heyecan verici olayı.

Ben bugün metrobüste oturdum. İnanabiliyor musunuz, oturdum laaaaan. Nasıl mutlu oldum, oturduğum için nasıl şaşırdım, nasıl heyecanlandım anlatamam. Sık sık kendi kendime "İnanmıyorum ya, bu oturan benim götüm mü şimdi" diye sormaktan geri duramadım. Acemi olduğum için yanımdaki götü koltuğa değdiği anda sanki beş saattir orda uyuyormuş triplerine girebilen elemana çok yabancılaştım. Böyle bir grup var ya hani, oturana kadar vahşi hayvanlar gibi yırtıcı tripler, deli saçması bir acele çabası filan, oturduğu anda hop uyuyor yavşak. Muhatap olmadım bu dallamayla, hatta benim de bu tripleri hemen kapmam lazım sanırım. Bugüne bugün metrobüste oturmuş adamım lan ben. Neyse işte canlarım; Uzunçayır'a kadar suratımda aptal bir gülümseme ile geldim. Kesin deli sanmışlardır beni ayaktaki lanet olasıca fakirler.

6 Ocak 2013 Pazar

Gamarjobat

En derli toplu olanı sanırım ortadaki ama hepsi komik, hepsi komik, hepsi de komik bu şerefsizlerin. Aynı numaraları yapıyorlar ama farklı trikler farklı durumlar oluşuyor. Hepsinin de tadı ayrı.




Gerçek Yetenek Acun

Yetenek Sizsiniz yarışması benim hayatımda gördüğüm en adaletsiz yarışmalardan biri. Acun Ilıcalı reyting çekme ihtimali yüksek olan, dolayısıyla -bu sebeple belki de- işine gelen yarışmacıyı 30 dakika sahnede tutabiliyor. Yerine göre de yarışmacı şovunu yaparken donuk bir şekilde izleyebilip, yerine göre "Allahım yarabbim gülmekten karnıma ağrılar giriyor, nasıl da eğleniyorum" şekline bürünebiliyor. En kötüsü de yarışmacıyla ilgili oy verecek olan seyirciyi; yarışmacının performansı bittikten sonra iyi ya da kötü yönde motive edecek konuşmalar yapabiliyor. "Bu gece performansınız düşüktü" ya da "Bu yarışmayı kazanabilecek kadar iyisin" diyebiliyor mesela. İşine gelince oylamadan sonra konuşmak istiyor, işine gelince de yorumunu iyi ya da kötü yönde yapıyor. Olmaz öyle sayın abim, öyle kafana göre kurduğun dünyada bu kadar da kafana göre takılamazsın.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Zarif Kız

Bayanlarda bazı trikler oluyor. Kendince kendilerini güzel sandıkları bir fotoğraf açısı veya poz oluyor. Hep o pozu vermek için azami çaba sarf ediyorlar. Bütün bu bayanlara buradan sesleniyorum: Olmuyor canlarım. Öyle olmuyor, olmayacak, olmadı, olmayacak, olmaz, zaten olmayacaktı ve en önemlisi de olmayacak. O fotoğraflar sadece size güzel geliyor. Erkek olsaydınız size "Oğlum sen ne yarak kafalı bir adamsın" derdim ama bayan olduğunuz için size sadece bu saçma yoldan vazgeçmenizi önerebiliyorum.

4 Ocak 2013 Cuma

Yemek Borusu

Sindirim sisteminde oluşan kanserlerin en tehlikeli kanser türleri olduğunu söylüyor uzmanlar. Çok içten bir şekilde, dolu dolu, her harfine basa basa "Kanser değil mi onun en tehlikesizinin ben te amk" dediğinizi duyar gibiyim sevgili dostlar. Bugün bir gazete internet sitesinde okuduğum üzere yemek borusu kanserinin yaygın olduğu bir il varmış ve bu yaygınlığın sebebi bölgedeki beslenme alışkanlıkları. Temelde çayı, kahveyi sıcak içip; yemeği sıcak yemek olarak anlatılıp detaylandırmışlar. Yemeğin biraz soğutularak, çayın biraz ılıtılarak tüketilmesini öneren dokturun sözleri adamı uyandıran türden.

"Genel Cerrahi bölümü bu hastalardan biyopsi alıyor. Hastadan 3 ay sonra tekrar kontrol biyopsisi alınıyor. Hastaları bir takip ve kontrol protokolüne almış oluyoruz. 'Yavaş yiyin, fazla tuzlu yemeyin ve yemeği sıcak tüketmeyin' gibi önerilerde bulunduğumuz gibi mide içindeki asidin yemek borusuna gelmesini engelleyecek bazı ilaçları da hastalara veriyoruz. Eğer kanser teşhisi koymuşsak mutlaka yemek borusunun ve midenin bir kısmının çevre lenf bezlerinin alındığı büyük bir ameliyat yapılıyor. Ameliyat hem zor hem de ameliyat sırasında hasta kaybedilebiliyor. Ameliyata rağmen hastaların bir kısmını 5 yıl içinde kaybedebiliyoruz."

Websense

Bizim piyasada bir ürüne iyice hakim olup, başka hiçbir şeye kanalize olmadan hayatını kazanan adamlar var. Gelgelelim bugün bir ürün ile ilgili aradığım arkadaşım sağolsun bu guruba dahil değil ki, birçok işi şappadanak hallettik kendisiyle.

Bugün telefonda kendisiyle ilgili uzun saylabilecek bir fikir alış verişinde bulunarak, yaklaşık 25-30 bin dolarlık bir projeyi bitirme noktasına geldik. Benim de kendime ait küçük bir test ortamım var ve bu arkadaşımla konuştuğumuz proje vesilesiyle bu ürüne de öncelik vermek istiyorum.

Bugün

İş yerinde masamdaki yaşam alanımı daraltan bir ahşap çekmece var. Bunların bir adı oluyor da bulamadım şimdi. Keson olması lazım. Neyse efendim ben bu bombastik cihazı, işten ayrılan bir arkadaşımın masasında duran metal olanıyla değiştireceğim. Deli gibi alan kazanacağım. (Kesonmuş lan bu arada.)

Gelgelelim halletmem gereken yaklaşık bir haftadır bekleyen iki adet önemli işim var. Ben de kendi kendime bugün dedim ki kendi kendime; şu iki işi bitir Kamil'ciiim, sonrasında da eşyalarını transfer ederek yeni kesonunu kullanmaya başlarsın. Yani kendi kendimi angut bir şekilde motive ettim.

Şimdi bu iki işe ölümüne dalıyorum, bitiriyorum sonrasında da mümkün mertebe size post bombardımanı yapıyorum sevgili kardişlerim.

3 Ocak 2013 Perşembe

Battlestar

Sons of Anarchy gibi güzide bir diziden sonra Dexter'ın yeni sezonu bir çırpıda bitti. Dokuzar onar bölüm yayınlanıp ara vermiş olan Revolution ve Arrow gibi çerezlikleri de süratle izledim. Bölük pörçük izlediğim Breaking Bad, Dexter'ın ilk sezonları gibi diziler; adı şu anda aklıma gelmeyen ödül aldığı için indirdiğim bir takım diziler; hatta Lost gibi dizilere tekrardan girme fikrindense, Battlestar Galactica'yı izlemeye karar verdim. Dün tablete attım birinci sezon ilk iki bölümü. İlk bölüm bir başladı; bir baktım Battlestar Galactica'da daha önce diyor. Haddi canım nidasıyla, daha önce ekşisözlük'te okuduğum bir konuyu, bu kamil dizinin bir izleme sırası olduğunu hatırladım. Bu akşam tekrardan başlayacağım iki bölümden oluşan Battlestar Galactica Mini Series ile. Sonrasında sıra hakkında inanılmaz olumlu şeyler okuduğum OZ'da olacak.

PcLabs

Konu alanımla alakalı sıkça takip ettiğim bir site olan PCLABS aşağıdaki iki modelde kupa dizayn ettirmiş, çok hoşuma gitti. Kahve için siyah, çay için beyaz olanını tercih etmek isterim ben, şahsen, kendim.










Bir de matrak olsun diye kupalarla ilgili deli gibi detaylı bir ürün inceleme yazısı yazmış olan arkadaş var ki tebessüm ederek zevkle okudum makalesini. Bu değerlendirme makalesini de buradan okuyabilirsiniz.

Everest

Koyu bir Galatasaray taraftarı olarak söyleyebilirim ki, Fenerbahçe de gayet büyük bir kulüp. Ülkemizde bir fotbulcunun gelebileceği en iyi noktalardan biri. Gelgelelim Fenerbahçe'de oynamanın bir futbolcu için zirve olduğunu söyleyebilmek en net tanımıyla vizyonsuzluktur. Sadece o da değil, Galatasaray ve Beşiktaş da bir futbolcu için zirve olamaz. Messi bile dünya kupası alamadı henüz, ya da Ronaldo'nun da kulüp başarıları dışında bir numarası yok. Zirve varsa bile sonu yok ki sevgili fitbolseverler. Bu ropörtajdan yola çıkarak Sezer kardeşimin bu mantaliteyle yurt dışına çıkmayacağını, çıksa bile gerisini getiremeyeceğini öngörebiliriz.

2 Ocak 2013 Çarşamba

Tişirtttt

Tıklayıp biraz daha büyük halini görebilirsiniz sevgili genç kardişlerim. Dünya yüzeyinde yuhanzi diye bir şey varsa o budur işte. Sıkarlet Ohara diye bir sanatçı var bu tişörtlerden giymeden onunla futuğraf çiktiremezsin. Ohannesburg diye bir yir vırdır ki ve oraya bu tişürtlerdan giymeden gidemezsin. Hele hele li Ohayo diyi bir yir vır, ırda bı tişirtlirdin bılımızsın.


Yasaklı Kitap

Şu linkten görebileceğiniz, Şeker Portakalı kitabının müstehcen bulunarak yasaklanması ile ilgili bir araba dolusu şey yazacaktım. Ama adaşım güzide kardeşim sevgili Kamil Demli bu konuda hislerime tercüman olmuş. Aynen kopi peyst yapıyorum.

"Şeker portakalı" kitabını okuduğumda vücudumun 3/4'ü su değil, testosterondu. Hangi ergenin değildi ki zaten. Ama ona rağmen ben o kitaptan "müstehcenlik" çıkarmadım. Şu an bile hatırladığım "biri , hele bir işçi ölmüşse naaşı geçerken şapka takmamalısın" cümlesini çıkardım. Adam , yokluğun sefaletin içinde ölmüş ve yaşıtım kitap kahramanı çocuklar da böyle bir ders almışlardı.

Şimdi, şu halde, ulan siz nasıl sapık adamlarsınız da benim libido bombası halimle çıkaramadığım (ki şirineyi bile baya baya taş bulduğum bir dönem vardır) cinselliği bu kitaptan çıkarabildiniz ? Demek ki "talim terbiye" kurulunda da birbirinizi falan kırbaçlıyorsunuz, kahvaltıda krem çikolata görünce erekte oluyorsunuz falan... 

Peki dayı , zaten siz kazandınız bu yüzden ideolojik falan bir sorum yok da, siz *ikinize giden bu gücü nereden sağlıyorsunuz ? Valla ben de böyle olmak istiyorum, hapı falan varsa hani...

Yeni Yıl

Dedemin kritik durumu sebebiyle oldukça sönük girdiğimiz ve tipik bir ay öncesindeki düzenimde başladığım, ama aynı şekilde devam etmeyecek olan 2013 başladı nihayet.

Kafamdaki oyunu sahaya yansıtabilirsem -ki bunun için en kibar tanımıyla kötümü yırtacağım- güzel bir atılım yapabileceğimi düşünmekteyim.

Herşey bende gizli. Sevdiğim kadar sevilirim. Baskın basanındır. Felaan.