31 Ağustos 2012 Cuma

Laguna

Diego Alfredo Moreno Lugano gibi mektup tadında, özne-dolaylı tümleç-dolaysız tümleç-yüklem dizilişindeki bir ada sahip olan bizim kendisini Lugano adıyla tanıdığımız bu arkadaşın; taraftarı olduğum Galatasaray kulübü tarafından sakatlanan Tomas Ujfalusi'nin yerine getirilmesi düşünülüyormuş.

Şu ilk videodaki hareketi hareketi yapan adamın, ikinci videodaki kavgayı başlatan ve kavganın ilerleyen anlarında daha da ayısal şovlar da yapan bu adamın sahada işi yok. Oynatanın, alkışlayanın kazanma hırsına , kör gözüne sçayım. Futboldan yediği ekmek haram olsun.

Not: Laguna da iyi arabaydı değil mi lan?


30 Ağustos 2012 Perşembe

Super monte

Mükemmel bir montaj olmuş, kim yaptıysa ellerine ve zihnine sağlık. Her izlediğimde gülüyorum.

Yeni yol

Tamamen arabası olanları zikmeye yönelik bir hareket bu. Mevcut yollar zaten mevcut arabalara yetmiyor. Sen bir de millet iyice ziki tutsun diye, zaten yük indirip bindiren arabalar, yolcu indiren taksiler, ya da ne bilim iki poğaça almak için arabasından inmiş arabaları nasıl kovacaksın ki o şeritten. EDS iledir tabsiki de.

İstimlak mantığıyla birsürü yerin alınıp yolların genişletilmesi lazım. Sadece iki adet şerit yolun  bulunduğu mewkiye 35 katlı blokların dikilmesine izin vermemen lazım. Hele bir de üçüncüyü köprüyü yapalım da siz o zaman görün İstanbul'u. Türkiye nüfusunun yarısı İstanbul'da yaşamaya başlayınca eminim daha da leziz olacak.

Kim Büyük

"Vay eafenım işta Emre Aydın niya urda daha küççük güsterıliyormiş." Fanta'nın konserlerinde Tarkan ve Emre Aydın çıkıyor ve Emre Aydın'ın da fanları çok olduğundan resmi posterdeki gibi olmamalı çok daha büyük olmalıymış.

Kaç yıllık adam ki kendisi, sorsan balıklama atlayacaktır çocuk Tarkan'ın yancısı olarak sahneye çıkmaya. Bestekarlığına lafım yok ama "Yapmaaa, jokunmaa" şeklinde telaffuzu dışında sahneyi Tarkan gibi dolduracak bir adam değil.

Yani sözün özü elmayla armutu karıştırmayalım derler ya o hesap. Elma ile avokadoyu karıştırmayalım canlarım. Yors sinsirıli, best regarzz.

Zamzung

Oldum olası firmaların herhangi bir konuda yapmadıkları bir şeyi yapıyorum demesine, ya da yaparken katakullilere girmesine uyuz oluyorum. Bu uyuzluğumu kıpraştıracak ingilizce bir makale okudum bugün internette. Ve evet ingilizcem işte bu kadar iyidir. Makalenin linki ahan da burada.

Samsung Galaxy S2 ve Sony Ericsson Xperia S ürünlerinin video kalitelerini karşılaştırıyorlar ve aşağıdaki görüntü ortaya çıkıyor. Xperia 720 ve 1080 piksel derinliklerinin her ikisinde de turuncu çerçeveli alanı video olarak çekiyor. Samsung ise 720 pikselle video çekilirken kırmızı 1080 pikselle video çekilirken yeşil çerçeveli alanı çekiyor. Yani görüntünün nokta sayısı daha fazla ama görüntüye alınan alanı daraltıyor. Bu katakullisel durum da benim gibi beyaz bir S2 almayı düşünen biraderinizi fazlasıylan rahatsız etmiş bulunuyor efenim.


Alexsiz Fener

Geçen yıl kendilerini sahamızda 3-1 yendiğimiz maçtan hemen önce interneti açarak kadrolara baktım ve Stoch'un olmadığını görüp sevinmiştim. Aynı hesapla yıllardır Alex'in oynadığı maçlarda takıma kattığı değer ortadayken Şampiyonlar Ligi'ne kalma maçında hangi hakla hizmet oynatılmadığını anlamadım. Bir Cimbomlu olarak Alex'in futbol zekasına, duracağı yeri bilmesine hayranım. Sonuçta Fenerbahçe turdan çıkamayınca sevgili kulübüme daha çok para kalacak ama Fenerbahçelilerin bazılarının bu kadar kör olmaları enteresan.

Alexsiz oynamayı da öğrenmeliyiz diyorsun eyvallah da bu maçta mı öğrenmeye başlayacaksın, Alexsiz oynamaya Selçuk'la mı başlayacaksın, Christian niye yedek, Stoch niye yedek abi. Selçuk ve iki Mehmet'le daha defansif bir orta üçlü ile kazanman gereken maça beraberlik kadrosu ile çıkmışsın kaamil.

Velhasılı kelam kanarinin Stoch'suz Alex'siz oynaması benim işime gelir, rakibimin yenilmesi gayet leziz. Ama genel durumu bu kadar görmemek çok tuhaf.

Aşağıda da Fenerbahçe gibi kendilerinden başka kimsenin sevmediği düzeyde itici olan bir kulüpte fitbol tepmesine rağmen, neden Alex'in herkes tarafından sevildiğine dair birkaç video var. Eski postlardan birinde de kendisinin bir alışveriş merkezinde eşini beklerken elinde poşetlerle olan bir resmini koymuştum. O da güzel bir örnektir.



28 Ağustos 2012 Salı

Şampiyon Bursa

Spiker bir takımın taraftarı olursa böyle oluyor.


Yorumcu  bir takımın taraftarı olursa da böyle oluyor.

İşte o taraftar Fenerbahçeli olursa da ne yazık ki ara ara böyle oluyor.

Bukalemun

Prompter sağolsun, bir de her söylenene videonun altındaki yorumdaki gibi "meeee" diyen kalabalık sağolsun.Siyasetçi dediğin de tam olarak budur abi helal olsun başbakanımıza. Dün dündür bugün bugündür, bu kadar basit. Ülkemin çıkarları dün onu gerektiriyordu bugün bunu gerektiriyor ve aslan başbakanımız gereken ayarı da veriyor o Esat olacak arkadaşa.

Ayar Manyağı

Öncelikle yazının linkini verelim
İlkokul ikinci sınıf düzeyinde saçma bir cevap veren TCDD'ye acımamış Yılmaz Özdil. Üslubunu da kendisini de sevmiyorum. Ama devletin bir kurumunun bir yazara işine geldiği gibi cevap yetiştirme çabası çok saçma. verilen bilgiler de bir tuhaftı zaten cevapta. 1923-1950 arasını almışlar cevapta halbuki mevzu Onuncu Yıl Marşı ve 1923-33 arasını sunmak lazım. Kaldı ki kendince daha çok demiryolu yaptıkları dönemi de 2004'ten başlatıyor uyanıklar. Bu kadar ufak tarhi katakullilerine rağmen biri 134 biri 135 km çıkıyor yıllık ortalama olarak. Başbakanımızın "Ne ördün, esas biz örüyoruz" demesine neden olacak bir durum yok ortada. Ayrıca aşağıda daha da güzel bir ayar var. Mesela sen bir vinç vs yardımıyla daha rahat oturtuyorsun rayını şimdi. O dönemde nasıldı bu işler hiç düşünmeden konuşulmuştu TCDD'nin cevabında ama Yılmaz bey oraya da gereken şekilde çakmış:

"O dönemin imkânlarıyla bu dönemin imkânlarını kıyaslarsanız, TOKİ’nin Mimar Sinan’dan büyük olduğunu da söyleyebilirsiniz siz. Daha çok bina yapıyor."

TCDD'nin kendisine verdiği cevapta söylenen kendince ayar içeren "Sizin çalıştığınız gazete malzemeleri hangi ülkelerden alıyor?" cümlesine çaktığı cevap da gayet leziz. Ama yazıyı yazan kamilde kabahat. SEKA'yı ve onlarca büyük işletmeyi o yalamaya çalıştığın insanlar satmış, sen hala yerli sermayeden çakmaya çalışıyorsun.

"Hürriyet gazetesi kağıdını hangi ülkeden alıyor, baskı makineleri hangi ülkenin markasını taşıyor?' demişsiniz. Hürriyet adına konuşmak bana düşmez ama... Resmi gazete haricindeki gazeteler “şahıs”lara aittir, patronlarını ilgilendirir, para onların, ister Kanada’dan alırlar, ister Norveç’ten... Bizler de, ister okuruz, ister okumayız, tekel değildir. Üstelik, SEKA’yı, gazete patronları mı kapatıp sattı? TCDD ise, adı üstünde “devlet”indir, kimsenin babasının malı değildir, oralarda ödenen paralar da, sokaktan toplanmıyor, milletin vergileridir. Vergilerimizin takibini yapmak devletin, hesabını sormak yurttaşların görevidir."

Gerçekten de TCDD'nin cevabını yazan arkadaş ya kendisi hiç araştırmamış, ya da Yılmaz Özdil'in cevabı okuyup oturacağını sanmış, iyice araştırıp kendini göt edeceğini düşünememiş.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Etoo Bitmiş

Her gün öyle fantastik beyanatlar geliyor ki şaşırmaktan bir hal oldum, şok değil şokella oldum artık. Ekonomi iyileşti ama bize yansımıyor ya, bu da o hesap PKK bitmiş de bize yansımıyor ikide bir şehit haberleri ondan geliyor herhalde.

Bu kadar boş, ama bu kadar emin konuşabilmenin sırrı nedir? Kendi kendini pompişlemenin, pofpoflamanın sırrı nedir? Herşeyin doğrusunu yalnız ve yalnız ben bilirim nasıl manifesto yapılır? Devletimizin büyüklerinden bunları öğrenmek istiyorum hafız ben de. Ben de pervasız, bilmiş, bomboş ama çakarak konuşabilmek istiyorum. Lütfen bana da öğretin.

"Malatya'nın Darende ilçesinde düzenlenen Karakucak Güreş ve Kültür Festivali’ne katılan Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, yemek ve bal yarışmasında bal ve yemeklerin tadına baktı. Bakan Yılmaz katılımcıları kutlayarak, bal birincilerini açıkladı. 

Programda AK Parti Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, Bakan Yılmaz'a plaket verdi.Gündemle ilgili açıklama yapan Bakan İsmet Yılmaz, "Terörün zarar verme potansiyeli var, kazanma potansiyeli yoktur. Bu terör 30 yıldır devam ediyor. 30 yıldan bu yana etkisiz hale getirilen terörist sayısı 30 binin üstünde. Normalde şu anda terörist sayısı 5 bin civarında söyleniyor. Biz PKK terör örgütünü 6 defa bitirmiş durumdayız. 6 çarpı 5, 30 eder" ifadelerini kullandı."

Töknik tıraktör

Elinde Türkiye ligini çözmüş, maç esnasında nerde durması gerektiğini bilen Alex gibi bir adamın var, şutlarıyla rakibi maç öncesinden rahatsız eden Stoch gibi bir adamın var.

Ve sen bunları oynatmıyorsun. Hakikaten saçmalık bence. Alex ülkemizde 300 maç yaptıysa, adamın yaptığı asist ve attığı golün toplamı da yine 300 vardır. Bir Galatasaray'lı olarak rakibimizin böyle yanlış oyun stratejisi geliştirmesi elbette ki işime gelir. Ama bu kadar kör olunabilmesini anlamıyorum.

Yandaki tişört Puma'da satılıyor, süper bir marketing örneği, Fenerbahçe'yi tutsaydım kesin alırdım.

Aşağıdaki foto 1; Alex'in gol krallığı vesilesiyle Lefter'le buluştuğunda çektirdiği resimdeki candan tavırları.

Aşağıdaki foto 2 ;tercüman Samet'in yanındaki Türkiye formasıyla duran ablamız sevgili Alex'in eşi, bu da Alex'in ülkemizi sahiplenmesine bir örnek olsun.


Nuri Şahin

Önce Arsenal'e kiralandığı söylenip Arsenal tişörtleriyle formalarıyla fotoğrafları sağda solda çıkan sevgili fitbolcümüz Nuri Şahin kulübü Real Madrid tarafından bir başka ingiliz devi Liverpool'a kiralanmış.

Habere bakınca ister istemez neler döndüğünü merak ediyor insan. Neden gitti, neden döndü, sonra bir daha neden gitti bakmak lazım.

Nuri'yle ilgili keşke Dortmund'dan hiç gitmeseydi diyorum. Gidecekseydi de en az 2-3 yıl daha şampiyonlukta oynadığı o aktif rolün üstüne bindire bindire oynayarak gitmeliydi. Sonra bir transfer yapmalıydı. Real Madrid transfer ederken üzerindeki yaşı genç toy yetenek yerine; rüştünü ispat etmiş genç yetenek etiketiyle giderdi. Forma için bu kadar beklemezdi.

Her şeye rağmen hayırlı olsun güzide kardeşimize.

Güle güle

Aya ilk ayak basan adam Neil Armstrong öldü. Aya ilk adımını attığında "Benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım" sözü milyarlarca yıl daha tekrar edilecektir büyük ihtimalle. Ayda ezan sesi duyup müslüman olduğuna dair fenomen de devam edecektir yıllarca. Kendisinin ay yürüyüşünden sonra mekikte çekilen şu resmi çok şey anlatır bana.
(Resmin üzerine tıklayarak devyarasa boyuttaki versiyonunu görebilirsiniz.)

Bunun dışında insanoğlunun aya gitmediğini söyleyen komplo teorisyenleri de var. Aşağıya da bu komplo teorilerini anlatan bir video ile MythBusters adlı bilim dizisinin aynı komplo teorilerini yalanlayan videosunu ekleyeyim.

Bir ara ben de aya gidilmediğine inanmıştım. Zira ta 1969'da yapılan bir olay günümüz teknolojisinde nasıl yapılamasındı ki. Ama maliyet gibi gerekçelerle yapılamadığını öğrenmiş bulundum ve daha da önemlisi aya giden astronotların bıraktığı aparatların yüksek mercekli teleskoplarla görülebildiğini, ay yüzeyine yerleştirilen prizmalar sayesinde dünyadan aya gönderilen lazer ışınlarının geri geldiğini öğrenince fikrim değişmişti.



Emek hırsızlığı

Gerçekten belli başlı konularda insanlar mala bağlamaya çok müsait. Şu resimdeki ayarda bir gol atılan, 26 Ağustos 2012 tarihinde oynanan Beşiktaş - Galatasaray maçında tuttuğum takım olan Galatasaray son dakikalarda HAKSIZ bir penaltı  golüyle beraberliği kurtardı. Beşiktaşlı oyuncunun teması oldu mu, ya da Burak kendini niye öyle yere attı bunlar önemli değil. Çünkü penaltı değil ki zaten, öyle penaltı olmaz.

Zamanında "Rakip defans oyuncusu bana kontrolsüz gelmişse ben bunu neden avantaja çevirip kendimi yere atıp takımıma penaltı kazandırmayayım ki" şeklinde bir soru sorabilmiş olan eski futbolcu bir yorumcumuz, bu futbolcunun üzerinden etik ahkamları fışkırtıyor. "Aziz Yıldırım şike yaptıysa selam vermem" deyip altı maçta şike yaptığı yargı kararıyla kesinleşmesine rağmen hapisaneye uçarak onu ziyarete ilk giden kişi ahkam kesiyor bu konuda.

Burak'ın yaptığının birebir tanımı haksızlıktır. Bu kadar basit, hırsız Burak vs gibi triplere girilecek bir mevzu yok ortada. Penaltı olana kadar yerden kalkmayan Beşiktaşlı futbolcuların yaptığı da haksızlıktır. Ama kör Beşiktaşlılar ona profesyonellik buna hırsızlık demektedir. Dört dakika yerde yatan Batuhan maçı iyice sündürerek tedavi için kenara alınıyor, kenara alınınca da hemen ayağa kalkıp oyuna giriyor. Bunun gibi örnekler profesyonellik, ama penaltı hırsızlık. Yok öyle dava birader, bunların hepsi haksızlık.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Ergen


Bu da burada bulunsun Can Dündar'ın aşağıdaki yazısıyla birlikte; ara sıra açar izler ve okuruz silinmezlerse.
---------------------------------------------------------------------------------

Bizimle oynuyorlar - Can Dündar (Yazının Milliyet web sitesindeki linki)

Oyun, çocuk dünyasında gerçeğin yansımasıdır. Çocuk, hayatı oyun aracılığıyla algılar, büyüdükçe de oyunda öğrendiğini hayata geçirir.
Anlaşılan stratejistler de öyle...
Oyunla dünyayı algılıyorlar, sonra da oyunu hayata geçiriyorlar.
* * *
Hürriyet’te Tolga Tanış’ın Washington’dan verdiği haber, son dönem yaşananların en net izahı gibiydi.
Özetleyeyim:
ABD’nin 3 önemli düşünce kuruluşu, 2 ay önce Washington’da Suriye’yle ilgili bir savaş oyunu düzenlemiş.
Ağustos 2012 ile Nisan 2013 arasında yaşanabilecekleri öngörmeye çalışmışlar. Muhtemel senaryolar masaya yatırılmış.
Her adımda senaryo yenilenmiş.
Oyunda Amerikalı uzmanlar 3 aktörün rolünü üstlenmiş:
ABD, Suudi Arabistan ve Türkiye...
Başta ABD ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin krize liderlik etmesini (yani Suriye’ye tek başına müdahalesini) beklemiş. Türkiye buna ayak diremiş. “Ancak NATO ile birlikte hareket ederim” diye “oyunbozanlık” yapmış.
Bunun üzerine “senarist”ler, Suriye’deki ölü sayısını ve Türk sınırına mülteci yığınını artırmış. Türkiye yine tınmamış.
Sonunda “oyun kurucular”, Ankara’yı Suriye’ye askeri müdahaleye zorlayacak formülü bulmuş:
Türkiye’de bombaların patlaması...
Bomba için öngörülen kentlerden biri, Gaziantep’miş.
Bir “oyuncu” Hürriyet’e, “Bombalamalar artınca Türkiye ekibi Suriye’ye askeri müdahaleye mecbur kaldı” demiş.
“Oyun”u anladınız mı?
* * *
“Bu sadece bir oyun” diyenlere Amerika’nın bu konudaki sicilini hatırlatayım.
2003 yılıydı.
Türkiye’yi Irak’a müdahaleye zorlayan 1 Mart tezkeresi Meclis’te reddedilmişti.
Kulislerde Hükümet’in baskısına askerin direndiği söyleniyordu.
İşin iç yüzü, Wikileaks belgeleri arasında çıkan 22 Mart 2003 tarihli rapordan anlaşıldı. Raporda ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson şöyle diyordu:
“Generallerin bu tutumu, Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir. Erdoğan, güçlü bir müttefikimizdir. Kendisine desteğin devamı halinde Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz.”
Raporda Amerikan çıkarlarına karşı çıkan generaller, isim isim sayılıyordu.
O generallerin hepsi şu anda Silivri’de yargılanıyor.
-İronik bir şekilde- bir kısmının suçu, harp oyunu oynamak.
* * *
Şimdi kumpanya Suriye’de...
10 yıl önceki “Irak oyunu” orada sahneleniyor.
Şu farkla ki, o zaman işgale öncülük eden ABD, Irak’ta verdiği kayıplardan sonra Suriye’de elini ateşe sürmemek, kestaneleri Türkiye’ye toplatmak “oyununu oynuyor.”
Ve bu kez, karşısında gönülsüz generaller yok, tersine müdahaleye hevesli bir Dışişleri var.
Ankara’da Türk ve Amerikan heyetleri “operasyonel mekanizma” toplantılarına başladı.
Esad sonrası Suriye tartışılıyor. Türkiye’nin sınırda tampon bölge kurmasının hazırlığı yapılıyor.
* * *
Geleceğimiz üzerine kanlı bir “oyun” oynanıyor.
Karar verin:
Birbirimize düşerek bu oyuna mı geleceğiz?
Yoksa dikkatimizi “oyun kurucular”a mı çevireceğiz?

Doping

Aşağıdaki haberi anlayamadım ve USADA denen mal kurumdan bir arkadaş gelip sabaha kadar anlatsa bile anlamamaya devam edeceğim. Şimdi güzel kardeşim en önemli soru; bu adamın doping yaptığı kanıtlandı mı? Cevap hayır. Dikkatinizi çekiyorum, bu basit bir olay değil, cevap hayır, kanıtlanmadı. Neye göre bunları yapıyorsunuz peki? "İşte efenim bir ay önce kanındaki bilmemne değeri yüzde 30'larda birkaç ay içinde yüzde 40'lara çıkıyor bu normal değil, bir de zaten bisiklet kariyerini bitirmesi de itiraf sayılır." Bu gerekçelerle Lance Armstrong'a aşağıdaki cezaları veriyorsanız yeryüzündeki en sevimli insanlardan biri olan (!!) sevgili Melih Gökçek'ın dediği vecize tarzındaki söze benzer şekilde; sçayım sizin gibi denetleme kurumuna ben.


ABD Anti-Doping Ajansı (USADA), doping yaptığı gerekçesiyle Lance Armstrong’un 7 Fransız Bisiklet Turu şampiyonluğunu elinden aldı ve sporcuyu ömür boyu pistlerden men etti.

COLORADO SPRINGS (AA)  -  24 Ağustos 2012 | 20:04A+A-

USADA’dan yapılan açıklamaya göre, kendine yöneltilen doping  suçlamalarını kabul etmediğini ve ajansla artık mücadele etmeme kararı aldığını  açıklayan ABD’li bisikletçinin 1 Ağustos 1998’den bu yana elde ettiği bütün  başarılarla, 1999 ile 2005 yılları arasındaki 7 Fransa Bisiklet Turu  şampiyonlukları silindi ve sporcu, ömür boyu pistlerden men edildi.

USADA, 1999 yılından bu yana takibe aldığı Armstrong’un performans  artırıcı ilaçlar kullandığını iddia etmiş, sporcu da suçlamaların durdurulması  için federal mahkemeye başvurmuş, ancak bunu engelleyememişti.

40 yaşındaki Armstrong geçen yıl bisiklet sporu kariyerine son vermişti. USADA, Armstrong’un kararının, doping kullandığına dair bir itiraf  olduğunu savunmuştu.

24 Ağustos 2012 Cuma

Ebeninki

"Futbolun dahi çocuğu işleri kızıştırıyor! Lionel Messi, Barcelona forması altında sadece 1. 2. 10. 14. 15. 46. ve 61. dakikalarda gol atamadı. Geri kalan dakikaların hepsinde gol atmayı başardı!" Geçen zaman canlı yayında mükemmel doğal bir gafa imza atan Turgay Şeren abimizi haklı çıkarıyor. Dün 69. dakikada gol atarak gol atamadığı dakika sayısını 7'ye düşürdü adam. Allah tamamına erdirsin.

Air Jordan

Bir ayakkabı düşünün ki modası hiç geçmesin, adı hep basketbolla ilgilenen yeni yetme dallamaların dilinde olsun. Nike Air Jordan adlı ürün dünya yüzeyindeki herkes tarafından bilinen kült bir basketbol terimidir. Orhan Veli Kanık kadar özel, güzel, farklı, modası geçmeyen bir üçlemedir. İlk Air Jordan modellerinden günümüze şu aşağıdaki konsepte bakınca insanın dibinin düşmemesi imkansız. Ayakkabının kendi özel çorapları ve kendi özel tabanları var. Hay Maykıl, ay em from Ohayo. Resimlere tıklayarak büyük hallerine de bakınız lütfen Nike Air Jordan Deluxe ürününün. Birşey değil canlarım.










Maykrosoft

Gerçekten muhteşem bir çalışma ve estetik anlayışıyla dizayn edilmiş bir logo. Meksika'lı tasarımcı Lukas Hırrım dizayn etmiş ve çok büyük arayışlardan sonra bu logo ortaya çıkmış. Microsoft tam 25 yıl sonra logosunu değiştiriyor o kadar kafa patlatma, harala gürele normal tabi. Şaka bir yana bunu ben de dizayn ederdim Paint progrmaında, hatta ben daha iyisini tasarlardım diyorum naçizane. Şaka bir yana dedim ama bu cümle daha da bir şaka gibi oldu sanki.

Bu arada mevcut logo aşağıda gördüğünüz üzere vakti zamanında ta Windows 95 tanıtılırken kullanılmıştır zaten. Hadi atayistler bunu da açıklayın bakalım.



Bir de başlığa açıklık getirelim: "Ben ingilizce biliyorum" hesabıyla firmanın adını inatla Maykrosoft diye okuyan mallar vardı piyasada bir ara. Azaldılar ama hala varlar. Linux'a da Laynax derler bu nobrainler. Aman kendi adınızı vs okutmayın kavga edersiniz kendileriyle.

Zürriyet

Facebook'ta alma aldırma önerileriyle paylaşılmış bir resim. Kaza geçirmiş bir futbolcudan bahsederken kazadan önce son maçta yaptığı hatası balladırılarak anlatılıyor. Hatta aldığı ceza sebebiyle yaşayacağı maddi kayıptan, kaza yaptığı arabasının lüks olmasından vs bahsediliyor. Aşağıda da haberle ilgile eski haberlerin linkini vermişler güya.

Kaza haberine bak. Tarafsızlığın doruğundaki Zürriyet; helal olsun sana.

Zihniyet

Sıkıntı kıyafette değil, koduğumun zihniyetinde.
(Resme tıklayarak büyütürseniz arkadaşların bakışlarındaki muhteşem çapkın ifadeyi daha yakından görebilirsiniz. Kadının bu sikkoların gözünde potansiyel etiketi yemesi için sokağa çıkması yeterli heralde.)

23 Ağustos 2012 Perşembe

Bebek

İster terör deyin, ister savaş deyin, isterseniz hırrım deyin. Hangi maksatla olursa olsun bir yaşında bebeğin ölümüne sebep olan adamın ta aemına koyim ben. PKK'cıysa onun kuracağı devleti sikeyim, savaşta olduğunu düşünen bir askerse yaptığı savaşı, başka bir hırrımsa ortaya koymaya çalıştığı tepkiyi skeyim. Şerefsiz, haysiyetsiz köpekler. 

Allahım yarabbim aklım almıyor yeminle. Benim de yeğenlerim var benzetme kurması bile adamın ciğerini eritiyor. Bir yaş nedir ya, bir yaş lan, bir yaş. Kaç gün yaşadı, kaç tane nefes aldı, kaç kere güldü lan bu bebek. Daha anne baba dememişti lan belki de. Allah binbir türlü belanızı versin, çok içimden gelerek söylüyorum ki Allah belanızı versin.

Bağrıma yaslan


Bu videoyu içeren belgeseli televizyonda izlemiştim. Sansar kabilesi, aslan kabilesini taciz ediyor, birkaç kez aslanların 5-6 katı sansar gidip aslanların avını alıyor. Aslanlar avı kovalarken yorulduklarından saldırıya karşılık veremiyorlar ve sansar kabilesi kendi avlamadığı hayvanı afiyetle yiyor filan. Olay ilerleyince ve sansarların tacizleri artınca, videonun ikinci dakikasından sonraki olanlar oluyor. Aslan kabilesinin başındaki erkek aslan sansarların başındaki dişi sansarı ufak bir kovalamacanın arkasından yakalıyor ve kavasını ısıra ısıra kırıyor. Uzunca bir süre boyunca da sansar tacizi kalmıyor.

Fedakarlık

Birinci yarıdaki omuz sakatlığının ardından sakat ve serumla...
İkinci yarıda takımına destek için geri döndü
Volkan Demirel'e SAYGI

Ne kadar pompişlersen pompişle Volkan biladerimizin iticiliği kimsede yok valla. Evinden aldırıyor ya milleti, amme hizmetinden değil saygısından o da. Götüyle top tutuyor vs vs. Galatasaray 10 kişi kalınca gelir tabi desteğe Volki. Ama 10 kişiyle daha önce kim kimi kaç kere yenmiş baksaydı, soyunma odasında dinlenmeye devam ederdi.

Mevzu yurtdışındaki adama böyle görünüyor demek ki. Volkan'ın bu hareketi gerçekten güzel bir jest. Ama o kadar, nasıl bir kardişimiz olduğunu biliyoruz çünkü.

Win7 Comparison

Comparison ne güzel bir sözcük yaahu. Yazması da, komparisın diye okunduğunu bilmeme rağmen ispanyolca misali komparizon diye okuması da çok zevkli. Evet böyle küçük şeylerden mutlu süprizler yaratabilen geyik bir insanım.

Gelgelelim ekran görüntüsünü koyduğumuz Windows 7 versiyonlarının karşılaştırma tablosunun burada bulunması gayet iyi olacaktır. Ultimate versiyonunun en büyük artıl lisanslama olduğundan; Starter, Home Basic ve Home Premium versiyonları zaten dış RDP'leri bile kabul edemediğinden yeni bir pc'ye sıfırdan bir kurulum yapılacaksa en mantıklı seçenek Proffessional veya Enterprise oluyor. Bu karşılaştırma tablosu da bılokta bulunsun. Bazen lazım oluyor.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

LCD vs LED

LCD ekranlar ile daha yeni LED ekranlar arasındaki fark, hala kullanıcıların kafasını karıştırabiliyor. Bunun nedenlerinden bir tanesi, iki ekranın arasında çok büyük bir fark olmaması. Ayrıca LED ekranlar da farklı yapılarda üretilebiliyorlar. İşte LCD ve LED arasındaki bilmeniz gereken farklar ve LED ekran türleri.

LCD ve LED nedir?

LCD, yani likit kristal ekran bugün birçok monitörde, TV'de, telefon ve tablette kullanılan temel bir görüntüleme teknolojisidir. Elektrikten etkilenebilen likit kristal moleküllerden oluşan bir panelden meydana gelirler. Bu moleküller ışığı engeller veya geçişine izin verir. Renkli LCD'lerde her pikselde yeşil, mavi ve kırmızı alt pikseller bulunur. Geçişine izin verilen ışığın yoğunluğuna önem verilir, böylece milyonlarca farklı renkte görüntü oluşturulabilir.

Ancak bu kristaller, kendi ışıklarını üretemezler. LCD'yi bir arka ışığını yansıtarak aydınlatmak mümkündür (Nintendo GameBoy Advance bu şekilde çalışır) ancak tüm LCD HDTV'ler, ekranın arkasında tüm ekranı aydınlatan bir arka ışığa sahiplerdir.

Arka aydınlatma olarak LED'lerin kullanılması yeni bir özellik. Ancak yeni LED TV'ler de LCD ekranları kullanmaktadırlar.

Peki LED ekranlar neden daha iyi?

CCFL tüpleri, ekran açıkken açılıp kapanamazlar ve sadece yatay veya dikey satırlar dizebilirler. Bu ise resim kalitesinde sorun oluşturur. Işıklandırma hiç kapatılmadığından, karanlık sahneleri işlemek zorlaşır ve CCFL tüplerinin dizilimi, ekranın bazı bölümlerinin daha parlak görünmesine neden olabilir.

LED'ler ise kolayca açılıp kapatılabilir. Bu sayede ışığın çok daha iyi kontrol edilmesi sağlanır. Ekranın arkasında ızgara şeklinde dizilebilen LED'ler, teorik olarak daha iyi bir ışık dağılımı da sağlayabilir. LED'lerin enerji tüketimi de LCD'lerde göre daha düşüktür.

LED'lerin temel olarak 3 türü bulunmaktadır.

Kenar aydınlatmalı LED: Bu tür ekranlar, belirli bir ışık düzeni oluşturmak yerine ışığı eşit olarak dağıtmaya çalışır. Bu teknoloji, çok ince ekranlarda kullanılabilir.

Tam sıralı LED: Bu LED ekranlar, LCD ekranın arkasında bir LED ışığı ızgarası barındırır. Bu teknolojiye sahip TV'ler genellikle pahalıdır. Bu ekranlar, harika bir siyah seviyesi sunabilir.

RGB-LED: Nadiren kullanılan bu teknolojide renkli LED ışıkları ek bir renk ve ışık denetimi sağlar. Bu sayede oldukça doğru renkler ve yüksek bir kontrast oranı sağlanır.

Hassiktir

"Suskunluğum asaletimdendir! Her lafa verilecek bir cevabım vardır aslında... Ama bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye!"

Sonuna bir de "Çorum'dan sevgilerle" ekleyin bari. Çok afedersin de bir sikim olmadan feys meys ortamlarında doğrudan bu cümleyi paylaşan kezbanlar var. Özellikle bayanlar çok paylaşıyor sanki. Suskunluğu asaletindenmiş, bu susmuş halin mi ablacım? Suskunluğun asaletindense o koca götün de ataletinden dolayı oluştu sanırım.

Bir de Mevlana ve Ömer Hayyam tarafından söylendiği dolanıyor net ortamlarında. Hangisinin söylediği konusunda kezbanlar kurulunun verdiği bir karar yok. Ama ikisinin de ne tarzına ne hayat anlayışına uyuyor. İkisinin de değildir bence. Bir de böyle mal gibi birbirlerine girenler var, benim lafımı bana satma diye. Böyle her harfine basa basa, dolu dolu bir Hasssiktir çekiyorum kendilerine.

Hayata Dönüş



Hem de 45 yıl sonra. Müziğiyle, aradaki küçük anektodlarıyla mükemmel bir klip olmuş. Manchester City ve Manchester United sezonun son maçlarına girerken her ikisi de kazanırsa City 45 yıl aradan sonra şampiyon olacak. Ama aynı anda başlayan maçlarda 90 dakikaların sonuna gelinip de uzatmalar başladığında City mağlup United galip. Gelgelelim beş dakikalık uzatmaya 2 gol sığdırıyor City. Tam 45 yıl sonra şampiyonluk geliyor. Bir Gassaray'lı olarak son hafta şampiyonluklarına alışkınım, heycanı bambaşka oluyor.

Aşağıda da her iki maçın son beş dakikasını yanyana gösteriyor. City mağlupken sezilen rahatlık, bekleyiş ve City'nin öne geçtiğini duyan suratlardaki değişim izlenesi.

Boku çıkmış deyimler

Harbicekten artık boku çıktı ya. Her yerde istisnasız her konuda bu tanımı görüyorum. Bilmemkim hoca adam gibi adam, şu fitbolcü adam gibi adam... Kardeşim kimse onlara hırrım gibi adam demiyor ki zaten. Zaten kadın gibi adam yok ki, ne bilim anasını satiim, ambole oldum.

Mustafa Diker

Haberle ilgili yapılan yorumların birçoğunda "inşallah hapiste aynısını sana yaparlar, hergün yaparlar vs" gibi yorumlar var. Tecavüz gibi iğrenç bir olayda -hele ki bu vakada duble bir iğrençlik var- insanların ceza olarak yine tecavüzü uygun görmeleri enteresan. Ama anca kısasa kısas metoduyla çözülebilir gibi düşünüyor insan istemez.

Yaşanabilecek ne kadar fiziksel acı varsa bu adamın yaşamasını istiyorum ben. Ölmeden önce milyar kez pişman olmasını, yaşadığı acıyı oğluna yaptıkları için yaşadığını bilmesi ve pişmanlığın ötesinde pişmaniye olmasını istiyorum. Yanımda olsa 30 saniyede döve döve öldürürüm o derece nefret ettim sadece okumayla. Bunları itiraf ederken karşısında durup, ifadesini yazan buna rağmen öldürmeden durabilen polisin de sabrı gerçekten takdire şayan.

".....Mustafa'yı öyle çok dövdüm ki bayılmıştı...... Ödevlerini yapmasını söyledim. Korktuğu için yanlış yapıyordu....." Çok ciğerimden çok hissederek söylüyorum; Allah senin belanı versin.



Samimiyet

Kimi arkadaşlarım var, daha doğrusu kağıt üzerinde arkadaş olduğumuz yavşaklar bunlar. Bunlar kağıt üstünde benim arkadaşım, samimiyiz filan. ben bunların yanında rahat davranıyorum, bunlar benim yanımda rahat davranıyorlar filan. Ama artık foyalarını çözdüm hoşafların. Her hangi bir konu hakkında yaptığımız konuşma ilerlerken ben biraz özel birşeyler anlatmaya başlayınca gözü parlıyor bu orospu çocuklarının. Bir şeye sinirlenmiş görünüyorum, güya beni sakinleştiriyor ama "komşu komşunun tavuğunu ıslık çalarak ararmış" atasözünü doğrular bir şekilde dinliyor yavşak.

Burdan hepinize sesleniyorum canlarım: Sizin ben samimiyetinizi skeyim.

16 Ağustos 2012 Perşembe

Uğur Parası

Müşterimiz firmalardan birinde ihracat departmanında çalışan bir abiden aşağıda görmüş olduğunuz elli Şili pezosunu aldım. Her ne kadar pezo söylemi ve elli Şili pezosu demek biraz komik kaçsa da bu parayı kendime uğru parası addettim kendime ve hep saklayacağım. Köşegenli para da bir başka oluyormuş canım.


15 Ağustos 2012 Çarşamba

Golden Brown


Girişiyle ve klibiyle güzel, leziz ve tuhaf şarkı. 01:30-01:35 arasında arka planda bir kontrbas sanatçısının nasıl koptuğunu da görebilirsiniz sevgili dostlar... Ve işte karşınızdaaa:
The Stranglers - Golden Brown

Golden brown texture like sun
Lays me down with my mind she runs
Throughout the night
No need to fight
Never a frown with golden brown

Every time just like the last
On her ship tied to the mast
To distant lands
Takes both my hands
Never a frown with golden brown

Golden brown finer temptress
Through the ages she's heading

West
From far away
Stays for a day
Never a frown with golden brown

Never a frown
With golden brown
Never a frown
With golden brown

Gereksiz


Naptı abi adam sana, anneni mi öldürdü, aileni mi kesti, sana dümdüz küfür mü etti. Şu kadar tepkiye ne gerek var anlamıyorum ya. Fenerbahçe gol atsa nolur, adam gibi futbol mu oynayabiliyor sanki, sen kendini biraz sıksan yine yenersin, zaten kötü gününde adamlar. Trabzon'daki triballerinden sonra anlıyorum ki bu huyların hiç bitmeyecek senin birader ya.

Kurt Cobain

"EĞER CİNSİYET AYRIMI YAPIYORSAN, IRKÇIYSAN, HOMOFOBİKSEN YANİ KISACA BİR PİSLİKSEN CD’Mİ ALMA!
BENİ SEVMEN UMRUMDA DEĞİL. 
BEN SENDEN NEFRET EDİYORUM!"

Gayet net, gayet samimi.

Hoşgörü dini

İnternette şöyle birşey okumuştum; "İslam hoşgörü dinidir evet, ama bitmek tükenmek bilmeyen bir hoşgörüyü müslüman olmayanlardan hoşgörü bekleme dini" Buna katılıyorum ben artık evet. Yaşanmış bir örnek olay anlatayım:

Bir arkadaşımın çalıştığı firmada patron çevrilmek üzere yaklaşık 50 sayfalık bir dökümanı, günümüzün başı kapatıp dizinden etek giye, modern kapalılarından bir ablaya veriyor ve bu dökümanı benim arkadaşım olan Şükran'la çevirmelerini söylüyor. Sonra bizim modern kapalı kendi kafasına göre kendisine 18, kendisine çaktırmadan Şükran'a da 32 sayfa şeklinde evrakı pay ediyor. Bir zaman sonra patron Şükran'a çevirinin ne durumda olduğunu neden bitmediğini sorduğunda Şükran'da çok fazla sayfanın olduğu ortaya çıkıyor ve şöyle bir diyalog gelişiyor:
- Kamuran ben sana Şükran'la böyle mi paylaşın dedim?
- Hayır da.
- Ee, niye kıza kendine aldığının iki katı sayfa veriyorsun?
- Ya şimdi Kazım bey ben oruçlu olduğum için böyle daha adil olur diye düşündüm.

Senin adaletini, adalet anlayışınıi beynini skeyim ben, uyanık. Milleti dinden soğutan, insanların birbirine duyduğu ön yargı duvarlarını yükseltmekten başka bir şeye yaramayan samimiyetsiz totoş seni.

14 Ağustos 2012 Salı

Alt yazı


- Ne var lan, götella, ne baktın?

Beyin bedava

Altın madalya alan sporcuların fotoğrafını internet sitesine mozaikleyerek koyan zavallı zihniyet, demek ki sporcuların omuzlarından bile tahrik oluyor. Kızcağız altına koşarken o başka amaçlarla başka bölgelere zum yapıyor kendi başına. Kafatasınızı açsak, beyninizi çıkarsak, o boşluğa -çok afedersin- ben sçsam ve öyle kapatsak emin olun daha masum daha temiz düşüneceksiniz. Nasıl bir zihniyettir çözemedim ben; çözebilen, bu ruh halini "şimdi dinen kadının yüzü ve bileklerine kadar elleri dışındaki bölüm vik vik vik" demeden anlatabilecek beri gelsin.


Arman için mi,


...yoksa forman için mi? Birçok fitbol kulübünün kendisiyle özdeşleşmiş forması vardır. İlk aklıma gelen Ajax mesela, sonra River Plate'in çapraz çizgili forması, Barcelona'nn yıllarca reklam almadığı parçalısı vs. Ülkemizde de Galatasaray'ın parçalısı, Fenerbahçe'nin çubuklusu iyi birer örnek. 

Takımlar son yıllarda kendi renklerine dahil olmayan renklerde de formalar ürettiriyor. Canım külübüm Galatasaray turuncu, mor, pembe gibi birsürü renk denedi son yıllarda. Bu fotoyu da geçen Bursaspor'un sitesinde buldum. Tam böyle aklımda kalan klasik bir forması olmasa da formaları hep kendi renkleri olan yeşilli beyazlı olurdu. Bu yıl böyle mavi siyah bir kombinasyon yapmışlar. Bence olmuş.

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Metrobüs Sikkoları

Geçen akşam saat 10 sularında Kadıköy'den bir bayanla metrobüse bindik. Aracın ikinci kapısından girdik ve oradaki ayakta durulan büyük boşlukta üç kişiydik. Bu bayanın önünde bir yaşından küçük bir bebek vardı bu asılı tutan aparatla kadınceyizin göğsüne kafasını yaslamış duruyordu yavrucak. Kadının elinde ise bebek çantası vardı, hani bez mez mama bulundurulan. Araç hareket ederken, biz da ayakta konuşlandık boş yerlere.

Gelgelelim sonradan saydığım üzere tam 13 tane kalıbını siktiğimin şerefsizi kah camdan dağlara taşlara bakarak, kah önüne bakarak, kah kendi arasında muhabbet ederek bu kadına yer vermediler. Bir ara bir yer boşaldı ve 2 metrekare sırtı olan hayvan oğlu hayvanın biri deparla gidip oturdu. Gözlerinin içine bakıyorum ibnelerin, biri de üstüne alınmıyor.

Velhasılı kelam, o bayan tam 19 dakikalık bir metrobüs yolculuğu yaptı o haliyle. Bu saydığım 13+1 götveren dallama ise erkek diye dolanıyorlar ortada. Tek tek hepinize en güçlü fakyu dileklerimi iletiyorum götellalar sizi, insanlıktan çıkmış yavşak kansızlar. O rahatını bozmadığınız kötünüze kazık girsin inşallah.

(Not: O kadar küfüre rağmen hala rahatlamadım.)

10 Ağustos 2012 Cuma

Ohayo'da bir okul

Hem de üniversite, ağanın pohunun üstüne poh olmaması durumu hatırlatarak paylaşılmış feyste, burada da bulunsun istedim. Özel götler için özel klozetler.


Ayar

Siyasi görüş olarak zaten yakın olmadığım Osman Pamukoğlu'nu biraz fazla saldırgan buluyorum, bütün stratejisi gidip biryerleri dümdüz etmek üzerine. Sevgili başbakanımız Tayyip Erdoğan'a ise teğet bile geçmiyorum Allahıma bin şükür. Yalnız Pamukoğlu'nun "Hakkari elden çıktı" açıklamasına aşağıdaki paragrafla yanıt veren başbakana Pamukoğlu çok fazlasıyla cevap vermiş ve bence başbakanı ayar manyağı yapmıştır. Ülkemin başbakanına "evladım"lı cümle kurulabilmesi ne kadar acı olsa da, ne yazıkki başbakanımızın yıllardır "sen kimsin" cümleleriyle bezeli beyanatları sonucunda muhatap olması son derece doğal bir durumdur. Başbakan da seçim dönemi Kemal Kılıçdaroğlu kendisini televizyona davet ettiğinde her zaman yaptığı gibi gülüp "biz aynı ligde oynamıyoruz vs" diye geçiştirecektir bunu.

Başbakanın şehit ve gazi yakınlarına verdiği iftar yemeğindeki konuşması, Radikal'den linkini de verelim:

"Bakın sevgili kardeşlerim bu kutsal ocaktan çıktıkları halde, bazı televizyon kanallarına çıkmak suretiyle, filanca ilimizin artık elden çıktığını söyleyecek kadar seviyesiz insanlar bu ülkede. Bunlar generallik seviyesine yükselmiş insanlar. Böyle seviyesizlik olur mu? Böyle seviyeden muaf insan olur mu? Bu ülkenin 1 metrekaresi dahi kimsenin istilasına girmemiştir, girmeyecektir."

Bu da Pamukoğlu'nun partisi HEPAR'ın sitesinden verdiği ayar ötesi cevap, buraya da sitenin linkini verelim:

"Basın bildirisi ve kamuoyuna duyuru !.. 

 “Sayın öcalan şimdi aldığı kellelerin hesabını veriyor”

Diyen utanmaz adam ; 

Basın, üniversiteler, iş adamları, aydınlar bitti de şimdi sıra 1993 1995 yıllarında 778 gün Hakkari ve Kuzey Irak dağlarında 4000 Subay, Astsubay, 55 000 askeriyle zaman sınırı tanımaksızın,Pkk ile çarpışan, Hakkari Dağ ve Komanda Tugayı ve Hakkari Güvenlik Komutanı , şimdi ise Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanına mı geldi?

Biraz önce Şehit ailelerine verdiğin iftar yemeğinde güya beni hedef alarak ‘’Hakkari elden çıktı’’ diyen birileri var diye, seviyene, kişiliğine ve terbiyene uygun sözler kullanıyorsun… 

Şimdi beni dinle; 
Ben senin bildiğin ne siyasetçiyim nede herhangi bir vatandaş ‘’Hakkari elden çıktı’’ lafını iki senedir söylüyorum.Bu bir ironi bunun halk dilindeki karşılığı orada herşeyin kötü gittiği ve gittikçe herşeyin daha kötüye gitmeye meğilli olduğu anlamındadır.. Senin bunu anlayabilicek ne kapasiten ne de seviyen var.. 
Dün akşam televizyondaki mesele salt Hakkari değildi ki, senin partinin ve hükümetinin bu ülkeyi nasıl hızla bölünmeye götürdüğü ve BOP Başkan yardımcısı olarak Amerikan uşaklığını orta doğu coğrafyasında nasıl yaptığını anlatıyordu.. 
Tutuştun mu ? Foyan ortaya döküldü mü ? Beceriksizliğin bohça gibi açıldı mı ? 
Yoksa rahatsızlıkların mı nüksetmeye başladı gene ? Sana son sözüm, zerre kadar yüreğin varsa, tabi bir tıp heyetinin kontrolunden sonra çık bir televizyonda karşıma ; Millet kim neymiş görsün… 

Korkma evladım ! Hadi topla olmayan cesaretini ; Şimdi siyaseten hapı yuttun ve kapı açıldı. Bu bir tilki tuzağıydı ve avlandın… İstanbul’da doğup İstanbul Tuzla’da eğitim alıp hasdal’da 77. Piyade Alayında kantincilik yaparak askerlik görevini ifa eden, kantinlere hangi şirketten sucuk aldıysa terhisden sonrada o şirkete memur diye giren vatandaş şimdi kapı açıldı, hodri meydan !.. 

El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanırmış meydana çık evladım."

Gürgen Öz

Okan Bayülgen'in zamanında yaptığı birçok programında hep skeç ekipleri oluyordu. Zuzaylılar vardı, Tarkan Hayranları, Öfkeli Kalabalık vb. Gürgen Öz'ün ise bu programlarda yaptığı birçok tipleme var. Biraz dağınık olması, tipin bütünlüğünü koruyamaması belki eleştirilebilir, hani tipten çıkması gibi. Belki biraz da skeç esnasında kopmasını eleştirebiliriz. Ama yaptıkları işte kopmaması imkansız neredeyse. Bu skeçte üç arkadaşı da kopup dağılıyor ve o da dayanamıyor bazı yerlerde. Sinirlenme tripleri zaten komik, bir de üstüne "Ayak yapıyor" esprisinden sonra durduk yere sinirlenmesi, skecin son iki dakikasında rol arkadaşları iptal olmuşken, burnunun dibinde oynayan ayaklar ve Mahmut Tuncer'in komplo yaparak skece dahil olmasına rağmen kopmamaya çalışarak toparlama çabaları çok güldürdü beni.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Travis - Happy to hang around


they were following me
they were following everyone
they had visions of me
holding hands walking in to the sun?
now people get down, people get down, people get hurt
when you did it to me
i was already in the ground

and i'll never get into your heart
though i don't even want to start
i'll never get into your heart
i'm just happy to hang around
happy to hang around
happy to hang around

take a picture of me
and show it to everyone
and no more pictures of you
no more love, no more setting sun
now people get down, people get down, people get hurt
and when you did it to me
i was already in the dirt

and i'll never get into your heart
though i don't even want to start
i'll never get into your heart
i'm just happy to hang around
happy to hang around
happy to hang around

and i'll never get into your heart
though i don't even want to start
i'll never get into your heart
i'm just happy to hang around
happy to hang around
happy to hang around

---Mikkemmel bir atlayış---

Pişkinlik

Bundan ötesini görmedim ben. Terörle mücadelenin çok iyi gittiğini söyleyebilen kişi 
sıradan vatandaş vs değil, Milli Savunma Bakanımız. Sonu yok artık şaşırmanın vesairenin.


7 Ağustos 2012 Salı

Küfür içerir - 348

Bir çıktığı, iki tane de eski kırığından beklentisi olan, bunlardan ikisine aynı anda aşık olup, üçüncüsünü eküri olarak cebinde tutmaya çalışan; tüm bunların yanında kendisine ilgisi olmayan dördüncüyü kaptırınca çıldıran insan. Daha doğrusu çıldıran orospu ve bir o kadar da kaltak insan. Anladım, ruhunda bir esneklik var senin. Kafam almıyor ama yine de siktir git ebenin eamına birşey demiyorum.

Ama hırsından mıdır, başka sebepten midir bilmem; "Ben iyi bir insan olduğum için mi bunlar başıma geliyor" cümlesini nasıl kurabiliyorsun lan sen? Sen misin iyi? Yarak kafalı. Sen misin lan iyi? Allahın motoru seni. Bir de gözler kapalı, surat böyle başka bir yere dönük filan. Tipini siktiğim yavşağı seni. İş arkadaşım olmasan gömücem suratının ortasına bir tane soba borusu kollarımla o olacak. Götella seni, gayello. Doğuş reisin küfürlü ropörtajında söylediği bir kaç cümle seni hatırlatıyor biraz. Tek fark sen sevdirmeye değil acındırmaya çalışıyorsun kendini. Sana gelsin balım, iş arkadaşımsın ama senin departmanınla ilişkimi iyi ayarlarsam iş için bile muhatap olmayacağım seninle. Sikko ibneye bak, tavan yaptırdı sinirime ya.

Bloksipot

Çok afedersin götümün tavana vurduğu anlardan biridir. Tanımlarken biraz abartıyor olsam da hoşuma giden bir durum oldu bu. Bloga yapılan son 100 giriş on altı farklı yerden (her nokta bir farklı giriş); en son on giriş ise sekiz farklı yerden yapılmış (yeşiller ve kırmızı). Son giriş ise kırmızı ile gösterildiği üzere ABD'den. Sanırım çoğu Gügel aramaları marifetiyle geliyor ama olsun, bir sayaç adamı nasıl da sevindirik yapıyor.

Sinopsis

Bana bir aydınlanma gelmişti cumartesi itibariyle. Artık altmış yaşında olan babamın sırf değişiklik olsun diye, 33 yaşım boyunca hiç azaldığını görmediğim pala bıyıklarını kestiğini de dün gördüm köyden gönderdiği resimli mesaj ile. Değişiklik iyidir.

Dün oturdum ilk aklıma gelenleri yazdım. Eminim ki yazdığım bu yapılacaklar listesinin kalemleri uzayacaktır. Bir yıl sonra, on yıl sonra, yaşarsam 40 yıl sonra; yapamadığım için pişman olduğum hiçbirşey olmamalı. Ya da en azından denemediğim için. Liste uzayıp gitmeli, ama listede de kalmamalı denenmeli.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Kaptan

Frank Rijkaard'ın teneke bağlanarak takımdan kovulduğu sene, maçın birinde sol kanatta ortasaha çizgisinde bir top kaybetmişti. Topu kapan adam ceza sahasına doğru depara kalkıp girdiğinde kendisiyle arasında 20 metre filan fark açılmıştı. Yani adamın koştuğunun yarısını koşmuştu o pozisyonda ve pozisyon golle de sonuçlanmıştı. Sonra Rijkaard kovulurken de Arda, Servet, Ayhan ve kendisi dahil bazı futbolcuların hocaları gitsin diye bilerek kötü oynadığı iddiaları atılmıştı ortaya.

Kaptan olduğuna dair bir rivayet var. Aşağıdaki resimdeki kolundaki kaptanlık bantıyla hırs küpü olan adam mı Hakan, yoksa gözlerimle gördüğüm rakibini kovalamayan adam mı? Resme bakınca iyi bir seçim diyorum kaptanlık için, bir sürü "ama"lar var ama yanında. Kaptanlığı hak etmek için duble çabalaması gereken bir futbolcumuz, bazı yaptığı hatalarından ötürü.


Her derde deva

Bir de unutmadan, rakı içtiğin gecenin sabahında su içmememiz lazım, unutmayalım lütfen.