30 Ocak 2012 Pazartesi

Fakyu

This is the end. Alayınıza isyan ulan. Ulan oğlum sizin yüzünüzden ne hale geldim. Allah belanızı vermesin. Hadi vicuttaki çökmüşlük eyvallah da saçlar ne ara o hale geldi anlamadım. Bu suratla karşınıza çıksam belki kendinize gelmeniz için yeterli olur ama yok. Daha beter ediciiim sizi.

27 Ocak 2012 Cuma

Hüzün

Mükemmel bir şarkı, açık ara iyi bir şarkı. Ahmet Özhan'ın muhafazakar olmasını bazı armut arkadaşlarım eleştiriyorlar denk geldiğimde. Ama sese, yoruma bakınca imreniyorum çok fena. O kadar tiyatorayla uğraştık kendi çapımızda ama şu şarkıda yapılan şov üzerine o acziyet senin, bu kompleks benim, öbür kornfeks berikinin gezdim durdum. Aşağıdaki albüm kapağı da ayrı güzel olmuş.


AHMET ÖZHAN - HÜZÜN 
Albüm : Yüzyılın Şarkıları

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Aşınan kayalar gibi ruhum
Suskun yorgun öylece durur

Islak kumlara yazılmış hikayeler
Ummana karışır, silinir yavaş yavaş
Her dalga ömrümden birşeyler koparır

Ağır ağır sönen gönlüm
Sakin koyları özler
Son kum tanesi olana kadar

Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Gönlümün kıyısına vurur
Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir
Son kum tanesini alana kadar 


25 Ocak 2012 Çarşamba

Buhran vs Burhan

İçinde bulunduğum ve geçici olmasını ümit ettiğim buhrandan çıkmak için her türlü fiziksel, ruhsal ve kümbetsel donanıma; helezoni içbükey kırılımlara sahibim. (Entel sallama) Yukarıdaki karikatürü gördüm ve beğendim. Aslında yarılınılılası bir karik değil. Çok çok komik de değil. Ama bu durumdayım ben de. Durumu çözecek metod benim uzak oladığım birşey olacak. Vay anasını diyeceğim büyük ihtimalle. Ama burhandan çıkmama az kaldı buna eminim.

Barcelona Formaları

Barcelona'nın yeni formaları, çok afedersin bok gibi olmuş. Tek tek bakıldığında vardır belki beğenilecek leziz forma arada. Açık mavi - lacivert olan hoş gibi duruyor mesela, tabi şortuyla da görmek lazım. Ama senin bu kadar karakteristik bir forman varken onun korunduğu klasik bir forman neden olmaz abi.Hani derseniz ki klasik forma baştaki diye, ben kabul edemem dostlar yahu. Çünkü Barca'nın klasik formasında, şöyle kesin çizgilerle ayrıdır renkler birbirinden.
(Not: Resimlerin birçoğunun tıklayarak büyük versiyonlarını görebilirsiniz.)
 Johann Cruyff
 Ronaldinho
 Ronaldo
Patrick Kluivert


Philip Cocu

Ayrıca madem klasik renklerin dışında da bir forman olacak, bunu zırt pırt değiştirmenin manası nedir abi? Yeşil forman da var, turuncu forman da var, siyah forman da var, gümüş forman da var, sarı forman da var son yıllarda. Var oğlu var.
 Charles Puyol
 Ronaldo
 Lionel Messi - Sergio Bosquests - Xavi Hernandez
 Luis Figo
 Andres Iniesta
Daniel Alves - Xavi Harnandes (Bir tek Alexis Sanchez eksik kafiye için)

24 Ocak 2012 Salı

Kurtlar Vadisi - Paris

Mikkemmel monte, özellikle Polat superior olmuş.

Ferrari

Kamil bey kardeşiniz, bu haftasonu Vatan Computer'da yapılan yüzde 25 haftasonu indirimi olayı olursa bir adet aşağıdaki netbook'tan alacaktır, lütfen kıskanmayınız. Acer Ferrari One 200


Halısaha Vol.2


Başınız aydın

En çok güldüğüm karikatürler arasındadır yukarıdaki. Amcanın
terlemesine ve gözlüklerine bakıp tekrar tekrar gülerim o derece yani.

Merhaba güzel bayan

Servisten eve yüyürken her akşam benzer kişileri görüyorum yol üzerinde. Bir tane hanımefendi var, may diyır fırendz sevgili Zeytinburnu abazanboyları laf ata ata popoyu kaldırmışlar. Önyargısız bakamadığımdan bendenizin de kendisi hakkında güzel veya çirkin dememin çok ehemmiyeti yok ama bence düz olan bu abla size böyle "Hadi sen de bak bana bakiim" dercesine küçümseyici bakar hep. Yani götella tavanda duruyor. Göz çukurları kahverengiye dönmüş bir ablamız bu.

Geçen iyi denk geldi; telefonda şirkette kavga ettiği bayanı anlatan bir arkadaşım varken, Schweppes almaya girdiğim büfede bu ablamız vardı. Ben lafı oraya getirerek, yer yer ablanın gözünün içine bakarak "Ya abicim hata sende, travesti kılıklı tiplere bir zıkkımlarmış gibi değer veriyorsun, sonra da milletin bir tarafları kalkıp, kendinleri bir cacık sanıyorlar."  dedim. Arkadaşım "Ne diyorsun len kaaaamil anlamadım" derken abla bozuldu biraz. Noldu peki bunu yaptım da tüm o Zeytinburnu abazanboylarının şerefini mi kurtardım. Yoo, bir numara olmadı kendimce gereksiz aksiyon yaptım. Zaten gereksiz bir analize girişmiştim hanımefendinin burnu büyük tripleri hususunda. Bir de böyle bir aktiviteye girdik de bir halt ettik sanki. Kamillik işte. Yazının etiketi fakyu ama

Bu arada çok önemli not: SCHWEPPES NİYE TÜRKİYE'DE BÖYLE ŞEYLER ÇIKARMIYO LAN. Gügel'de görsel arattırdığında kentrilyorlarca, katmrilyürlerce çeşit içecek çıkıyor.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Gügel Çırom

Google Chrome'un flash banner şeklindeki reklamları dönüyor internette. İşte bir mekanizma var yavaş hareket ediyor. Çırom penceresinden içeri girince hızlanıyor. Hani herşey bizde daha iyi çalışır hesabı. Herşeyi kanıtlayacak birşey olarak kabul edilemez ama şöyle bir durum oldu geçen. Test amaçlı olarak her iki browser'ın da anasayfasını benim blog yaptım. Sonra, önce Başlat - Google Chrome dedim, sonra Başlat - Internet Explorer dedim. aradaki süre benim tıklama sürem ve bilgisayarın hızı. Önce IE açtı blogu 2-3 saniye geç açılmasına rağmen. Ben Mozilla Firefox kullanıyorum o ayrı tabi. Kehkeh.

Basın Açıklaması

Geçen şirketten arkadaşlarla kalabalık bir gurup geyik yaparken mevzusu geçti ve bendeniz oyuncu Deniz Çakır hanımefendi hazretlerini çekici bulmadığımı söyledim. Gerçekten de öyle düşünüyorum dostlar. Hemen kedininuzanamayacağı ciğere mundar deme olayından dem vurularak laf yedim.

Gelgelelim iplemiyorum sevgli iş arkadaşlarımı. Canım kardeşlerim, ben kendisini Devlet Tiyatroları'ndaki bir oyununda seyrettim. Oyunculuğu gayet leziz, fiziği de leziz ötesi. Ama surat diye birşey var. Ben büyük "S" harfi çizen bu kaşları çok itici buluyorum. Yani Deniz hanımefendi hazretleri kız arkadaşım olsa ve bana aşağıdaki ifadeyle bakıp "Aşkım niye öyle diyosuuaan" derse ya odunla döverim ya da varımı yoğumu satıp estetikle o kaşları düzeltirim. (Kaynak: Fotoğrafı aldığım site aşağıda köşede yazıyor.)

Hele bir de bazen -özellikle böyle dramatik sahnelerde-cümlesini bitirip sitemkar bakıyor ya alttaki resimlerde olduğu gibi. Yanaklar da çökük. Hele bir de ağız açık kalıyor, böyle tokadı gömesi geliyor adamın. Oğuz boşuna dövmedi abi Yaprak Dökümü'nde.

Yani hanımefendinin fiziği gayet taş, oyunculuğpu da gayet iyidir eyvallah. Ama şu kaş yapısı ve çukurlaştırılmış yanaklar beni itiyor da itiyor. Kendisini -kendisinden özür dileyerek belirteyim- beğenmiyorum.

21 Ocak 2012 Cumartesi

Budur


Hardage ft Jocelyn Brown - Beautiful Day
Sık sık dinleyin ve hatta yukarıdaki basit ama mikemmel klibinden izleyin sevgili dostlar.

20 Ocak 2012 Cuma

Diana Reyis

Fenerbahçe'deyken imrenerek, biricik Galatasarayımız'da gururla izlediğimiz sayın Diana Taurasi ablamız bayan basketbol liginin All Star etkinliğinde böyle takılmış kameraya, yakışır.

Dell Inspiron N5010


Şirkette an itibariylen kullandığım laptopum yukarıda görmekte olduğunuz gümüş gri sırt ve yan kenarlar ve tabana sahip, klavyenin olduğu bölüm siyah olan seksi ve bir o kadar da alımlı Dell Inspiron N5010. Ben bu arkadaştan şikayetçiyim. Bu laptop Windows 7'nin kendi sistem değerlendirme testinden 5.8 alıyor ki bu gayet leziz bir derece. i5 işlemci 4 gb bellek, 1 gb harici ekran kartı vs vb. Gelgelelim sıksık ekran kartı sürücüsü sebebiyle kilitleniyor ve ben kendisini düğmesinden resetlemek zorunda kalıyorum.

Herşey bir yana, bir laptopta CapsLock ışığı nasıl olmaz ağa? Aklım mantiğim almıyor. Önünde ışıkları var sadece, Biri şarj diğeri harddisk ışığı üçüncüyü ben de bilmiyorum. Aranızdan kesin CapsLock'a basıldığında ekranda CAPSLOCK ON uyarısı çıkaran bir yardımcı programı vardır diyen çıkabilir. De sitede birsürü şey var abi nerden ayıklayayım ve kaldı ki klavyedeki bir ışık ekrana yazmasından daha kullanışlı kesinlikle. Uzak masaüstünde şirketin ERP'sine şifre giriyorum bişey yazıyorum filan. Haydiii fAKİNGIM sARAYI. Ayrıca hoparlörlerini de ikinci resimde gördüğünüz üzere öne koymuşlar çok kullanışsız bence. Laptop hoparlörü orda olmaz sayın hocam, illa ben mi dizayn edeyim kasanızı canım kardeşlerim. Laptop soğutucuyla çalışırken arıza çıkarıyor bu dizayn.

Neyse sözün özü şirkete yeni bir arkadaşım başlarsa ve yeni bir laptop alırsam, aldığım laptopa aynen çökeceğim bu sebepten dolayı. Bu şekli güzel ama ufak hatalar barındıran kasayı da yeni gelen arkadaşıma iteleyeceğim maalesef. Affet beni Zeytinburnu Belediyesi.

Bloody Killer


Sevgili dostlarım ve blogsever kitle. Dün çeşme gibi kanayan ve hatta sabah 10 gibi gömleğime bolca bulaşan kanla günün kalan iş saatlerinde şirkette katil gibi dolaşmamı sağlayan sevgili lavuk burnum; bugün sabah dokuzdan beri kanıyordu ki 11 buçuk gibi durdu. Ben de ameliyat günü alıp burnumu komple aldırmaya karar verdim anasını satiim. Bundan sonra hep ağızdan nefes alırım artık sıkıntı olmaz.

19 Ocak 2012 Perşembe

Kasap

Dünkü maçta yukarıdaki hareketi yapan sevgili kısa adı Pepe olan Kepler Laveran Lima Ferreira kardeşimize Allah seni bildiği gibi yapsın desek çok az söylemiş oluruz. Ekşisözlük'te hakkında söylenenler az bile güzel kardeşim. Aşağıdaki hareketi yapabilmiş (ve sadece 10 maç ceza almış, akabinde de Real Madrid tarafından hala kadroda tutulmuş) bir insansın sen ve dünkü maçta da öyle bir metre ötendeki adam birşey yapmış gibi şovlara yatıyorsun. Futbolun yüzkarası davar seni.


Ağzıyla İçemeyen Adamlar

Geçen ay bir asker eğlencesi yapmıştık ve yine yılbaşından önceki hafta yılbaşı eğlencesi ve 31 Aralık'ta da ailecenek yılbaşına girerken biraz içmiştik. İlk ikisinde bazı arkadaşların çakırkeyiflik diye bir olayının olmadığını gördüm. İçki ortamının daha doğrusu içen adamın bir gidişatı olur. Eğlenmeye gelinmiştir. Bir kaç duble atarsın, çenen düşer, rahatlarsın, gülersin. Birkaç tane daha içince oynarsın, daha çok gülersin, öpüjem dersin.

Rakıyı koklar koklamaz ortama sıçmaya başlayan adamları anlamıyorum ve anlamayacağım. Hani en başta kafadaki düşünce var ya "Ben bugün eğlenmeye geldim" diye. Adam onu evrime uğratmış "Eğlenicem ulan ben, heyt en çok ben eğlenicem" diye başlıyor muhabbete. İlk kadehi bitirmeden maymuna dönüyor. Duvardaki resimle oynuyor. Bulmuş kendi gibi iki tane büyükbaş. Mikrofonsuz canlı müzik yapan adamların sesini bastıra bastıra bağırıp kendi keyfine göre takılıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde kusuyor, tuvaletten sağdan soldan topluyorsunuz.

Daha sonra kendine geldiğinde de o gün biraz dağıttığını söylüyor. Ulan Allahın beygiri, ne birazı, kaç biraz. Yeter kardeşim, seni ben toplamak zorunda mıyım? İnsan gibi iç işte, kimsenin huzurunu bozmadan, efendi gibi iç. Ağzınla iç hayvan, ağzınla lan.

17 Ocak 2012 Salı

Tespit

Şu an kendimi öldürsem; beni tanıyandan, hakkımda azıcık fikir sahibi olana kadar herkes "Ay inanmıyorum, hayat doluydu, hiçbir sıkıntısı yoktu" diyecek.

O dolu olan hayatı .iktiler birader, bana bir bok kalmadı.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Halısaha istatistik


Sherlock

Bir yılda 3 bölüm yayınlanan ve gayet başarılı bir yapım olan Sherlock dizisinin başrol oyuncusu Benedict Cumberbatch, Golden Globe ödül töreninde kırmızı halıda çekilen fotoğrafıyla karşımızda. Tuhaf bir adam ya, insan değil gibi lan. Böyle arkadaşım olsun istemem yeminle söylüyorum, konuşulmaz ki bunla. Düşünsene yanına gelmiş, "Naber abi" demiş ve böyle bakıyor sana tokadı gümmem diyen insan evladı değildir. Tipe bak, baktıkça geriliyorum ya, tokadı gömesi geliyor insanın. 

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın. 

14 Ocak 2012 Cumartesi

İzmir'in Şoförleri

Bu sabah İzmir'e vardım, otogardan arkadaşımın beni alacağı yere gitmek üzere Metro Turizm'in muazzam servislerinden birine bindim. Yolda giderken arkadaşla teyitleşiyoruz nerede buluşacağız vs diye. Sonra Karşıyaka sapağına yaklaşırken bir adet beygir soldan sinyal vs vermeden orta şeride önümüze kırdı. Arabanın sadece tavanını ve biraz arka camını görüyordum. O arada bizim şoför elini kaldırdı söylendi filan. Biz Karşıyaka sapağına dönmek için sağa geçtik. Sapak görününce bu denyo çok yakın olmamıza rağmen yine önümüze kırdı. Ben tam "İzmir'in şoförleri de Ankara'nınkiler gibi şerit ortalamayı, sinyalsiz ve bakmadan geçmeyi seviyor" heralde derken gizemli denyoyu solladık ve farkettim ki plakası 06 ile başlıyormuş.

13 Ocak 2012 Cuma

Beygir

Az önce kız kardeşimle eve varmak üzereyken, Zeytinburnu'nda bolca bulunan köşebaşı lavuklarından 4-5 tane gördük. (Not: Bunlar büyük bir paket çekirdek ve 2 litrelik kolayla aralıksız yedi sekiz saat bağırarak muhabbet edebilen canlılardır. Tez konusu olacak akdar farklı denyolukları ve ayarsızlıkları vardır. Bir seferde 15 tanesine dayılanıp aynen geri basmalarını sağlamışlığım vardır.) Bu sığırların saat 23:30'da bu soğukta sokakta olmalarını boşverelim, -gerçi hergün gece bire kadar filan oralardalar- tam biz geçerken aralarında dönen muhabbet şu:

- Abi aynen öyleydi ya Mercedes. Araba açık mavi, jantlar açık mavi, camdaki filmler açık mavi.
- Ya zaten bir arabada film yoksa o arabanın ben amına koyim abi.

Bu boru gibi ergen sesiyle küfür eden beyinsiz hiç "sokakta mıyım, bayan mı geçti, insan mı var, ben nasıl bir yaratığım, 4 aykülü bir insan olsam da sokak ortasında bağıra bağıra küfür etmemeyi akıl edebilmem gerekir" demiyor arkadaş. bu kadar mı beyinsizsin ya. Döndürecekler beni 10 yıl önceki halime o olacak.

12 Ocak 2012 Perşembe

Sıfır Nokta Bir Ton

Sevgili su balesi ekbindeki arkadaşlarımın kurduğu "Tiyatro Sıfır Nokta İki" ekibinin adına benzer bir başlık attım. Ki zira dün akşam 18:20'de şirketin üretim katlarından birinde tartıldım ve esprisini yaptığım sıfır nokta bir ton olayını oldukça aştığımı farkettim. Resimden de göreceğiniz üzere. 105 kilo 720 gram çekiyorum artık. 1/10 tondum, 1/9 ton olmaya daha yakınım artık. 11 Şubat'ta bir daha tartılacağım ve hedefim iki haneli kilolara düşmek.Bu böyle gitmez abi.

Gazamız mübarek olsun sevgili dostlar.

Onitsuka Giyen Hacı

Sabahları servis beklediğim noktaya yürürken elemanın birini görüyorum ve bu kamile hep de aynı yerde denk geliyorum. Arkadaş böyle salaş olmayan bir bere takıyor, iki kilo sakal, örnek resimdeki Sekiz'den bile fazla sakalı var. Yüzünü görsen direkt Bin Ladin'e benzetirsin. Böyle havalı havalı, adımlarını ayrık ayrık atarak gidiyor, 1.60'lık boyuna bakmadan. Altta tayt kadar dar bir kot ve ayağında Onitsuka var ama. Bir yandan dini motifler filan, ama öte yandan araya kaçan pantolon ve ayaktaki Tiger. Öyle bir tarz olmaz kanka. Adama yuhayo derler kaaamil.

Forest Ghost

Salı akşamı arabadaki tüm eşyalarımı topladım ve orman hayaletini de arabadan aldım. Onu aldığım ilk gün, elime geçiş şekli, yükte hafif pahada da hafif, ama değerde bambaşka oluşu... ve onu ömrümün sonuna kadar saklayacak oluşum.

Kimse bilmesin, bir tek ben bileyim neyin ne olduğunu. Zaten beni dinleyen - dinlemeyen, saatlerce bu konuları anlattığım kişiler - hiçbirşey dinlememiş olanlar, burayı okuyan - okumayan, bu konuya vakıf olduğunu sananlar bile. Hiç kimse bilmiyor. Bir ben bileyim neyin ne olduğunu, artık kimseye de anlatma ihtiyacı hissetmiyorum. Nasılsa kimse anlamıyor dursun orda işte, bende kalsın.

11 Ocak 2012 Çarşamba

10 Ocak 2012 Salı

Opcektif

Bunu bazı fenerliler hiç üzerine alınmasın, ki fenerlilerin çoğunluğuna tekabül eder bu. Bir kısmı üzerine alınsın acaba ben bunu yapıyor muyum diye bir bakmak için sadece. Kalan o küçük kısmı da altına alınsın ki zira bu subjektif bakış açısına sahip olan adamlar bunlar. Sen Galatasaray'ın basketbolda geçen yıl yaptığı forma mallığına resmi sitenden 'Olayın takipçisiyiz' diyorsun, sonra ondan fazla maçta şike yaptığın iddiaları ortada dolanırken 'Bugün bize, yarın size olur destek verin' mealinde şeyler geveliyorsun. Öyle değil işte sayın abim. Esas dün bizeydi sayın abim, dün bizeydi ve sen destek vermeyip ordan prim yapmaya çalıştın. İşte bugün size ve destek beklememen laızm kimseden. Yarın da bir başkasına olur artık, belki de yine bize bilemem.

İşte bazı fenerlilerin bu körlüklerini, geride daha önce yaptıklarına hiç bakmamalarını, kendini takımını savunma sevdasında sanıp da saçmalamalarını anlamıyorum ben. Galatasayar - İBB maçındaki kırmızıya tantana yapıyorsun, sarı kart bile verilmeyebilir diye, ki burda neden kırmızı kart gösterildiğini paylaştık resmiyle. Dün Kerim atılıyor benzer birşeyden, ahlak diyebir durum varsa sende ya bizim maçta tantana yapmasaydın, ya da dün akşam da söyleseydin 'ya evet Kerim atılmayabilirdi' diye.

Birisi tutarsız bir geyiği başlatıyor. Bizi doğruyorlar diye. Etraftaki tüm kart ve penaltılarla ilgileniyor ama kendisine yapılınca aynen fıs. Konuşsana sayın abim. Fotoğraftaki hareketi 15. dakikada yapan Alex o maçta iki asist yapıp maçı çevirdi. Deli gibi bastıran Antep 15. dakikada on kişi kalan sen olsaydın ne yapardı takımın? Adam agibi adam diye vik vik konuşulan abilerimiz bunu da söylesinler.

Jilet

Lise yıllarında sakal traşı olduğum zamanlarda babamın Gillette Sensor Excel traş bıçağını ilk kullandığımda 'olay budur' dedim. 'Adamlar yapmış abi' Bir kez traş oluyorum bir hafta gidiyor nerdeyse. Sonra üniversite yıllarında iki günde bire düştü. Sonra daha oynar başlıklı Mach 3 bıçağına terfi ettim. Bir sene boyunca aynı Mach3 kartuşuyla traş olabilen arkadaşlarım varmış ki onlara yuh diyorum ben buradan.

 Neyse efendim dün 5 (yazıyla beş) bışaklı Gillette Fusion Power ile traş olurken -ki evet bunun bir düz Fusion'u var, bir de benimki gibi daha Power'lısı var- anladım ki gerçekten de yediğimiz içtiğimiz sakala gidiyormuş. Sensor Excel'e devrim derken, olayın doruğu, daha iyisi olmaz diye etiketlerken Fusion Power'a bile anca ikna olabiliyorum artık. Bekleyelim de firmalar yüz bıçaklı birşey çıkarsınlar bari.

Bir de dip not askerdeyken bunlar bildiğin nimetti ya. Kılık, kıyafet, don, şampuan, sabun vs ne varsa çantanda bırakırdın yer değiştirirse de değiştirsindi. Gelgelelim Mach3 kartuşlarım her zaman, boynumda asılı duran askerlik cüzdanımda olurdu; para, banka kartları ve kimliklerimle. Onlarla eş değerdeydi bizim için. En azından bir traşla bir hafta idare edebilen 20'lik komando kardeşlerime göre 24 yaşındaki kısa dönem bir asker olan benim için. Şöyle de bir diyalgo geçmişti bir kardeşle aramızda ben akşam traş olurken:

- Kamil abi sen hergün mü traş oluyorsun?
- Evet bazen fırça yiyorum komutandan, o zaman iki kez oluyorum.
- (Gülerek) Ben haftada bir oluyorum biliyor musun?
- @!?**?!?Q@@¨~<>@

9 Ocak 2012 Pazartesi

Cugulu

Malumunuz üzere örövizyona Can Bonomo gidiyor bu yıl. Atiye'nin Kıraç'ın arasından sıyrıldı gibi bir hava var ortada. Kimse anlatmıyor, bir yetkilinin ağzından duyan yok; it iz nat vörbıl, der iz samting in dı eyır, ez ay poyintıd aut bifor. Neyse bu Google Translate de arada turşu olsun. Haberlerde örövizyona kim gidecek filan derken bu Can kardeşimizin klibi dönmeye başladı. Annem de serbest çağrışım yaptı:

- Ya oğlum Ciguli vardı, kayboldu gitti.


Mal müdürü

Dün maç çıkışı arabayı bizim eve yakın olan hastanenin oraya (belki de son kez) parkedip eve doğru yürümeye başladım. Hastanenin önünden geçerken, hastanelerde doktor döven mallerın naısl insanlar olduğuna şahit oldum. Doktorların da aralarında nasıl sığırların çıktığını iyi biliyorum. Zamanında Şişli Etfal ve Okmeydanı hastanelerindeki bir iki projede görev almıştım. Neyse o ayrı konu. ben tam geçerken yaklaşık bir metre kırk sekiz sanitemetre olan bir arkadaş yanındakine şunu söyledi:

- Sonra işte o doktor olacak orospu çocuğu döndü bana dedi ki, efendim işte ben hastayı alamam da burda hastaya bakacağımız sistem yok da, zaman kaybetmeden şuraya yetiştirin. İki tane koyacaktım da vik vik vik.

Ulan kaaamil, üç gram beynin ve tek haneli ayküünle ne anlatmaya çalışıyorsun. Allahın davarı. Adam senin hastanı senden fazla düşünüp gideceğiniz yere göndermiş, sen hala vırvır etmektesin. Senin hastana bakabileceğim ekipmanım yok diyor adam, ne yapsın orda cihaz mı .ıçsın sıfırdan?

Moulin Rouge

Bu akşam serviste bu filme başlayıp evde bitiriyorum gençler. Yaşasın Samsung Galaxy S Wifi, sanatın ve sanatseverin dostu.
(Resmi büyütmek için üzerine tıklayınız. Ayrıca bu da filmin IMDB linkidir efendim.)

Dexter ne kadar mal?

-----Dexter şıpoylırlı-----
Yeni aldığım Samsung Galaxy S Wifi sayesinde Dexter'ın altıncı sezonunu iki haftada izledim serviste. Dexter'ın bu sezonunda profesör Gellar'ın aslında ölü olduğunu anladığımız bölümde birsürü salak detay vardı. Adamın ölü olduğunu bölüm sonunda Dexter buzdolabını açtığında anlayalım, daha önce anlaşılmasın diye birsürü ayrıntı sayılamayacak saçmalık vardı.

Dexter birkaç gün önce kiliseye gidip Gellar'ı öldüreceği poşetli odayı hazırlıyor filan. Sonra Travis önden giriyor, Dexter arkadan girip poşetli odada bekliyor, babasının hayaletiyle muhabbet ediyor filan. Bu arada da Travis o bölüme kadar son ama son derece tehlikeli olarak bahsedilen Gellar'la muhabbet ediyor. Gellar'ın tepesine binmek için bölümlerdir yanıp tutuşan Dexter ise hiç "Yahu iki gündür bu poşetleri serdim buraya, Gellar farkeder mi/farketmiş mi/Allahtan farketmemiş" demiyor babayla geyikte. Poşetli oda da profesörün takıldığı kilisenin ortasına çıkıyor doğrudan.

Sonra Dexter aşağıda kilitli kaldıktan sonra 3-4 dakika içinde kurtuluyor. Bir kapı marifetiyle çıkıyor bodrumdan ama hiç "Travis beni öldürmeye çalışabilir mi, hala buralarda mı, gidiyorsa belki yetişebilirim, yetişir miyim, sessiz olayım" vs diye düşünmeden babasıyla kavga ede ede gidiyor ordan.

Güzel bir dizi ama bu bencebüyük bir batırma anı. Çünkü senolayı örmüşsün, güzel gidiyor. Yer yer profesörün aslında ölü olup olamayacağı ihtimali geliyor aklına ama izliyorsun. Vurucu bir sahnede böyle mantık hatası olmaz. Dokuzuncu bölümde anlıyoruz ki Gellar aslında yok. Daha üç bölüm kim bilir neler olacak diye karnımız ağrıyorken bence biraz daha çalışmak lazımmış.
-----Dexter şıpoylırlı-----

Bayan yanı

Serviste bir eleman var, en son binen tayfadan. Bunlar dört kişi biniyorlar ve onların oraya vardığımızda dört beş tane boş koltuk kalıyor. Bu koltuklar da genelde cam kenarına tünemiş olan bir arkadaşın koridora bakan yanı oluyor. Neyse bizim kamil mutlaka bayan yanına oturuyor. İstisnasız. Bazen on kişilik yer olsa da mutlaka bayan yanına oturuyor.

Geçen geyiğini yaptık, "yahu sen de mutlaka bayan yanına zıplıyorsun serviste, çakal" dedim. "Yok denk geliyordur" dedi. Diğer arkadaş "ya bırak kekleme bizi" deyince de: "Yok ya sığmadığımdan erkek yanına oturmuyorum dedi." Yersen kirşen.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Denyo

Abi Zeytinburnu sokaklarında toplam geçirdiğim süre haftada iki saat filan olsa gerek. Haftada altı gün evden servise, servisten eve 5-6 dakikalık yürüyüşler. Onun dışında da evden arabaya vs geçişler.

Bir tane dallama var, sonradan öğrendiğim kadarıyla adı Erdi mi ne. Bu kısacık sürede, bu adamı mutlaka haftada en az bir kez görüyorum. Gece birde halısahadan döenerken denk geldim, servisten inerken her gün kullandığım yolda da gördüm, bir gün uyuyakaldım bir kilometre aşağıda indim servisten orda gördüm, fıtık ameliyatı olduğumda bir hafta yattım evde. Bir hafta sonra kontrole giderken evden çıktım, taksi bekliyorduk. Tak bu dallama geçti önümden. Bir de böyle fiti fiti yürüyor. Tipine baksan, omuzları dar böyle düşük, saçlar kısa ama kabarık biraz, kaşlar hafif havada, hafif bir ukalalık var. Gelişine tokadı çakası geliyor insanın. Geçen bir de feyse girdim arkadaşlık önerileri arasında. Laaaaaan dedim, yeter be.

Fotoğraf: Denyo Jeneratörleri

6 Ocak 2012 Cuma

Aycenda

2012 geldi diye satınalma yaptığım yerlerden 4-5 tane ajanda geldi. Lakin gördüğüm şudur ki bütün bir yıl boyunca ajandasına günlük en ufak bir not tutmayan şirket ahalisi; "Abi sen de ajanda var mı? Sana ajanda geldi mi?" Belli bir süre geçtikten sonra da artık "Abi sana ajanda gelmiş versene" diye fellik fellik dolaşmaktalar.

Güzel kardeşim, yanlış anlama beni. Hiçbir şekilde küçümsemek için söylemiyorum ama danalığın lüzumu yok ki. Günlük ajanda tutan bir tane adam var şirkette o da bir tane ajanda aldı ve koydu tak diye masasına. Sen ajandayı geçtim; şirketin bastırdığı milyarlarca not defterinden bir tanecik alıp yıl içinde kullanmadın ki. Telefon yanlarına konan küçük not kağıtlarıyla bütün işini döndürüyorsun mal müdürü. Ajanda da ajanda.

Artık gelene iğrenç espri yapıyorum. "Bana gelen ajandalar, ajanlarda. Ajanda şu anda ajanda. Yarın bir ajan gelicek o getirir vs." Napim abi tutup da tüm üretkenliğimle Cem Yılmaz esprisi mi yapayım bu kamillere.

Mal Taksici

Yılbaşının olduğu hafta birkaç gün mesaiye kaldık, on buçukta filan çıktık. Haliyle taksi çağırıyoruz o gibi durumlarda. Normalde 50 lira kazanmak için birden fazla müşteri alması gereken taksi gelip bizi alacak 20 dakikada Osmaniye (Bakırköy) üzerinden Zeytinburnu'na gidecek. 50 lirasını alacak. Çağırdık taksiyi geldi eleman, bilgi işlemdeki arkadaşımla oturduk arka koltuğa. Ama biz mi arabaya bindik araba mı bize bindi anlamadık. İçerisi hayvan gibi sıcak, şoförün ylu görmekte zorlanacağı kadar digara dumanı ve sadece kendi camını bir parmak açmış olan mal şoför abi. Ben bu tip bir dallamasyon harekete tepki olaraktan oturduğum taraftaki camı sonuna kadar açtım. Sanırım götü anında üşüdüğünden şoför abi de hemen dikiz aynasından bana baktı. Utanmadan açtığı diyalogda birazcık da olsa kendisini utandırabildim sanırım:

- Yeğenim camı açmasaydım üşütürsün.
- Ben de astım var abi. (Yok öyle birşey aslında) Duman çekmektense, soğuk bile olsa temiz hava çekmem lazım.
- Ya kusura bakma, eheh, dalmışım da öyle ben.
- İstersen bu dalışın için sana bu haftasonu Zeytinburnu Fakingım Sarayı'nda bir kahvaltı ısmarlayalım.

Allahın beygiri seni.

Resmin alındığı link