Halısaha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halısaha etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2013 Cuma

9 veya 16 Aralık maçı

Aradan yüz yıl geçmesine ve tarihini tam hatırlamama rağmen yazmak istedim. Bu ipneliği unutmamak için. Aşağıda kadroları görmektesiniz. Güya yenecektik de şöyle ballandıra ballandıra arkadaşlarım arasında kendince bir üne kavuşmuş olan bir "haftanın panoraması" yazısı kaleme alacaktım. Ama aşağıdaki kadrolarla oynadığımız maçta çok pis sktiler bizi. Yendiler demek istemiyorum, çünkü hiç yenme umudu duyabilme şansı vermedi bize pezevenkler. Ben miyopum deyip kalede panter olan mı dersin, bacakları kopma düzeyinde sakatken yüz yıl sonra çıktığı bu maçta tek başına 15 gol atan ipnetor mu dersin. Yafşak lolipoplar ya. Bak hatırladım sinirlendim amk.

A TAKIMI
Murat Düz, Kalafat, Özgür T, Emre, Halil, Furkan, Cengiz

B TAKIMI
Ufuk, Özgür S, Fatih, Yunus, Erinç, Berkay, Diyar

13 Aralık 2012 Perşembe

Tehdit

"Kendi düzenlediğim halı saha maçında beni oynatmayan zihniyet, beni burdan da çıkarırsa bunu namus meselesi yaparım."

Bugün metrobüste sesli gülmeme sebebiyet vermiş olan bir cümledir bu. Zamanında kendisinin kaporasını verip aldığı bir maçta birtakım arkadaşları tarafından kadro oluşturulma sürecinde dışarıda bırakılan bir kardeşimiz, eklendiği vatsap grubunda kendisine yöeltilen ufak bir eleştiriden sonra bunu yazdı ve ben yarıldım metrobüste.
(Resimdeki şerefsiz de ayrı bir tatlı)

5 Aralık 2012 Çarşamba

2 Aralık maçı

Takımlar
Gökhan- Erdinç- Furkan- Mehmet K- Berkay- Halil- Emre
Ufuk- Mehmetcan- Mehmet P- Özgür- Murat- Erdinç- Fatih

Skor
12-8 gibi birşey olması lazım

Anektodlar
  • Maç öncesinde yaşı 30'un üzerinde olan iki elamanı karşı takıma vererek kendince maçı kafasında garantileyen Gökhan başkan ecel terleri döktüğü maçı zar zor kazandı. Maç içinde cüssesini kullanarak türlü varyasyonlar yapan başkan, bir pozisyonda, cüssesine herkesten çok güvenen Özgür'ün de eline vermekten geri kalmadı.
  • Bal yapan arı Berkay görüp görmediği her pozisyonla ilgili olarak yorum yapmaktan çekinmedi. Kendisinin halı saha tarihimizi -afedersin- ziken adma olarak bilinen Attakante'ye benzetilmesi üzerine "Bundan şeref duyarım" dedi. Berkay güzel futbolunu asistlerle süsledi.
  • Bal yapmayan arı Erdinç, güzel olmayan futbolunu süsleyecek birşey bulamayınca evden getirdiği yılbaşı süslerini üzerine yapıştırdı. Güçlü fiziğinin hakkını veremeyen Erdinç'in neden formasının altına kazak giydiği bir türlü anlaşılamadı.
  • Fener forması giyen Halil hiçbir çirkeflik, para teklifi, siz hepiniz ben tek muhabbeti yapmadan maçı tamamladı ve o formanın hakkını veremedi.
  • Biblo adam Furkan'ı ölmemesi için kimse tutmuyor. Birşey olur diye kimse kendisine bulaşmayınca rahat rahat oynayıp paslarını attı.
  • Mehmet Kalafat geçen haftayı mumla arattı. Mehmet'e kimsenin müdahalesine gerek kalmadan sadece kale ile kendi arasında durulması ile verimi sıfıra yaklaştı. Hırsla atladığı bir topta haksız yere Özgür'e "Aaaa itiyosun düşücem ama" diye ilkokul iki cümleleriyle artizlenen Mehmet, önce Murat'ın sonra da Erinç'in faul olmadığını belirtmesiyle hafiften morararak maçı tamamladı. Kendisinin metan gazıyla çalıştığı tescillenmiş oldu.
  • Emre kardeşimiz soyadının hakkını verdi. Bir de halısaha ayakkabısıyla oynasa neler yapacağını tahmin bile edemiyoruz artık. Verimli futbolu, fuleli koşuları, kirliden öteye geçmiş sakalı, sakin tavırlarıyla meşhur Emre gönüllere taht kurmaya devam ediyor.
  • Maçtan önce "hepinizden iki kilometre fazla koşucam" diyen Mehmetcan (rahat batıyor mu böyle saçma iddialara giriyorsun durduk yerde o da ayrı bir konu ya) bildiğin göt oldu. Maçtan sonra gerçekten de herkesten çok koştuğunu iddia edince, hem kendi hem karşı takımdaki herkesin ohannesburg demesiyle geri bas yapıp haddini bildi.
  • Geçen hafta oynadığı afedersin yarak gibi futboldan sonra bu hafta kendi boktan ortalaması göz önünde tutulduğunda baya iyi oynayan Özgür, götünü toparladığının sinyallerini verdi. Fatih'in kazayla yaptığı asisti tamamlayan ve iki kişiyi çalımlayarak uzaktan şık bir gol atan Özgür bir maç iyi oynayarak önümüzdeki iki yıl boyunca kötü oynayacağını belirtmiş oldu.
  • Mehmet Pospor devyarasa fiziğinin hakkını veremedi. İkili mücadelelerde rakipleri ölmesin diye topa fazla basmayan Mehmet, topların çoğunu rakibe verdi. Maç içinde sık sık Mehmetcan'la tartışan Mehmet maç sonunda yumruklarla kendisine saldırdı.
  • Her hafta "bu hafta param yok benim yerime de versene yeaav" diyen Kayserili biraderimiz Erinç, hemşerisi Ömer'le kapışma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Maça ortada başlayarak, maçın başlarında ayağını deneyeceğini ve buna göre tüm maç kalede duracağını söyleyen Erinç, ilk aldığı topla ta Beylikdüzü'nden abanınca az daha kendi bacağıyla bacak omuza yapan ilk insan olarak tarihe geçecekti.
  • Haftanın golünü atan Murat biraderimiz kadrodaki kazma arkadaşlarının kurbanı oldu. Dino Özgür ve Ufuk; koşmayan bir Mehmetcan, kavgacı bir Mehmet Pospor ve üstüne de üstlük bir de Kayserili Erinç. Murat kardeşamps zorladı, kendini yırttı ama bir yere kadar sevgili dostlar. Bal yapmak için arı gibi çalıştı ama günün sonunda kadro sebebiyle tek yapabildiği gül reçeliydi.
  • Atom karınca Fatih için ne denir çok bilemiyoruz. Götü dahil her yeriyle atak kestiği karşılaşmada yaptığı her hareket takımına fayda olarak geri döndü Fatih'in. Hep faydalıydı, takım atakta kendisi kaledeyken bile telefonla hayır kurumlarına para mara bağışlıyordu yani her saniyeyi iyi işler yaparak geçirdi.
  • Bir maç alındığında, dehşetcengiz bir sıkıntı yoksa beni yazın abi diyen Ufuk biladerimiz çok koştu çok didindi ama çoğunluğun tanımadığı genç subaylardan olan kadroya karşı, döte kadrosunun ağzına sıçtığı maçlardaki kadar iş yapamadı. Yine de güzel goller izledik kendisinden Bir iki maç sonra, ekibe biraz daha alışınca kendisinin daha fazla gol şandellemesini bekliyoruz.


8 Şubat 2012 Çarşamba

Halısaha Macerası

Devam ederken kendime nihayet yıllar yıllar sonra, hayatımda ikinci kez halısaha ayakkabısı aldım. Evin yakınındaki alışveriş merkesini alt üst etmeme rağmen, mağalazalrdaki bütün 46 numara ayakkabıları denememe rağmen, üst numaraları hiçbir yerde bulamam rağmen, ısrarlı takibim sonucunda Adidas'taki güzide mağaza görevlisi kardeşim, depoya kadar inerek, bana bir adet 47 numara cengaver Predator buldu. Depoda fosforlu yeşil modelin 48'i var diye gitmişti, cuk oturan bir ayakkabı bularak geldi.

Artık ayakkabım olduğuna göre şov yapıp ortalığı dağıtırım, leblebi gibi gol atarım diyorum içten içe. Çok fena gaz geldim, kale direklerini yemesem iyi. Daha önce bu tip gaza geldiğim durumlarda olduğu gibi, bok gibi oynayıp bacağımı elime alacağım sanırım


15 Kasım 2011 Salı

Halısaha Maçları - 30.10.2011

Bu arada yazmayı unuttum, ayın 23'ünde oynadığımız maçtan bir sonraki hafta yapılan maçta rakip bizi sağlam hezimete uğrattı. İlk golümüzü attığımızda 9-1 olabildi ancak; 13-5 mi ne yenildik. Madarasyona başvurup itiraz edeceğiz, falan filan ve de felan.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Halısaha Maçları - 23.10.2011

A TAKIMI
Diyar
Şiyar
Ali
Serhat
İlker
Özgür
Şenol (İlk yarı diğer takımdaydı)

B TAKIMI
Serkan
Umut
Samaras
Sinan
Murat
Osman

MAÇ SKORU
16-11 (Devre 4-5)

ÖZET:
6 kişi maça başlamasına rağmen B takımını habire geriye dönmeye zorlayan A takımı lider oyuncularının karakterli oyunuyla ilk devreyi uzun süre önde götürdü. Fakat devrenin sonlarına doğru B takımı Umut'a rağmen kendilerini yakaladı ve geçti. Devreden sonra sayısal üstünlüğü de ele geçirince şov yaparak kazandılar.

ANEKTODLAR:

Maç içinde çok verimsiz oynayan Serkan, "Umut'la aynı takıma koyarsanız ne verimi abi" dedi. Kendisine top gelmediğini ve çok uzun zamandır, televizyonda Fatih Ürek'i görmesi dışında hayatında top namına hiçbir şey olmadığını söyleyen Serkan isyan bayrağını açtı.

Haftanın bal yapmayan arısı Umut artık bal yapmayan arı sıfatını da haketmiyor. Önceleri de bu çocuk böyleydi, topu aldı mı isterse takımı beşe bir atağa gidiyor olsun mutlaka şut atardı. Ama artık koşamıyor ve takımına yapışan kene gibi kanını emiyor güçsüzleştiriyor. Umut bu hafta yine takımının mağlubiyetinde başrolü oynadı.

Kırklı yaşlar civarında dolanan Ali sahanın en çok koşan adamıydı yine. Her zamanki gibi maç içinde 2-3 kez kafa üstü düştü, defansta gayet güzel toplar kesti, ofansta önemli katkılar yaptı, finansta gayet tutumlu davrandı ve takımının galibiyetinde başrolü oynadı. Bir pozisyonda dengesini kaybedip düşerken bile ayarlayıp topun önüne düşmeye çalıştı ya, maçı izleyen onbinlerce seyirci olarak oha dedik artık.

Takımının galibiyetinde figüranlık yapan Şiyar, o kürek gibi ellerinin hakkını bazı pozisyonlarda veremedi. Özgür abisinin "Hadi koçum" diye telkinlerde bulunması, Serhat abisinin "Lan doğru düzgün oynasana hayvan" tehditlerine karışınca Şiyar ambole oldu ve dangoz goller yedi. Neyseki ikinci yarıda kendini buldu ve birkaç şahane top çıkararak dayaktan kurtuldu.

Osman'ın cansiperhane oyunu Murat'ın cansıkarhane oyununa yenildi bu hafta. Bir tarafta her topa koşan, tekmeye kafa uzatan, kafaya burnunu uzatan,kendisine sopayla dalanlardan kaçmayan Osman; diğer tarafta topu unutup koşamaya devam eden,kafaya tekme uzatan, millete kafa atan, yetenekli ama maçı sallamayan Murat. Bu takım tabi yenilir abi

Serhat bu hafta tam bir maestro gibi takımını yönetti. Yönetti dememizden kasıt, maç boyunca deli gibi Diyar ve Şiyar'a bağırdı. Bu bağırışlardan Şiyar'ın morlainin bozulduğu, Diyar'ınsa ters cevaplar verdiği görüldü. Serhat'ın sopayla Diyar'a dalmadan bu sorunu çözmesi pek muhtemel görünmüyor.

Haftanın golünü taa Beylikdüzü'nden (ortasahadan) attığı şutla atan Özgür'den çevre apartmanlarda oturan insanlar tarafından bir halısaha ayakkabısı alması konusunda uyarıldı. Basket ayakkabılarıyla oynadığından her şutunda gımgımıze sesleri çıkaran Özgür kara kara 46 numara bir kramponu nerden bulacağını düşünüyor.

Maç öncesinde yurtdışından yıllar önce getirdiği 47 numara kramponu patlayınca, maçtaki kötü oyununu tamamen buna bağlayan Sinan sadece kendini kandırabildi ne yazık ki. Sinan'ın verimsiz fitbolü, güçlü fiziğine yakışmadı.

İlker biladerimiz gayet leziz oyununu sürdürdü. Bu çocuk bir de tüy sıklet olmasa neler olurdu bilemiyoruz sayın seyirciler. Maç içinde yaptığı kıvrak hareketlerden bazılarından sonra Sinan gibi devyarasa bir rakibin fizik gücüne yenik düşen İlker'İn sabahları 40 yumurta yemesine rağmen kilo alamaması tıp dünyası tarafından endişeyle karşılandı.

Haftanın öleni aldığı darbelerleyerden kalkamayan Samaras biladerimiz oldu. Bir insan top kapma konusunda bu kadar iyi, topu oyuna sokma konusunda bu kadar kötü olabilir. Özgür abisiyle beraber oynadığı zamanlarda kendisine pozitif yönlendirmeler yapıldığında bir kez şut atmadan pas vermeyi akıl edebilmişti. Dün de kaptığı beşyüz topun tamamında şut çekince halısahayı bırakın, kenardaki seyircilerden bile fırça yedi.

Yarımşar devre A ve B takımlarında oynayan Şenol'un, neden istatistik birimimizin tarafından galip tarafa yazıldığını anlamayan biraderlerimize şunu söyleyebiliriz. Bir maçta yarım devre ordan yarım devre burdan oynayarak kendi maç zevkini zikip atan adam elbetteki galip takıma yazılır, lütfen artislik yapmayınız. Kendisi her zamanki gibi sanki yarım kilo rakıyı devirip gelmiş gibi oynadı. Takımına olduçka fazla katkı sundu.

Diyar kamiline ne desek az kalır sayın seyirciler. Üç gol atan Diyar, bu gollerden birini sol ayakla, çok çok fena bir şekilde zor bir pozisyondayken (ayaktaydı ve beş metre etrafında kimse yoktu, Dİyar için yalnızlık zor bir şeydir) kaleden bir metre uzaklıkta boş kaleye yuvarladı. Attığı üçüncü golden sonra; içinde 39, 32, 28 yaşında kişileri barındıran kendi takımına "Gelsenize lan" diye bağıran Diyar'ın eskaza 2-3 maç iyi oynaması halinde iyice havalanacağından emin olduk artık.

KISA KISA:
Haftanın futbolcusu: Diyar (3 gol 0 asist)
Haftanın hayal kırıklığı: Umut
Haftanın kalecisi: Şiyar (Bir numara yaptığından değil 60 dakika kalede durabildiği için)
Haftanın golü: Özgür'ün ortasahadan attığı gol
Haftanın öleni: Kendisine yapılan şık fauller sebebiyle yerden kalkmayan Samaras
Haftanın bekleneni veremeyeni: Umut tabiki
Haftanın varlığı hissedileni: Dominant oyunuyla Diyar
Haftanın yokluğu hissedileni: Fercem
Haftanın varlığı hissedilmeyeni: Umut tabiki
Haftanın yokluğu hissedilmeyeni: Cemfer
Haftanın kavgası : Yok
Haftanın huysuzu : Yok (Çok enteresan değil mi dostlar)

3 Ekim 2010 Pazar

Halısaha Maçlarım - 3 (26 Eylül)

Evet sevgili dostlar; "sen de ne iğrenç bir adam çıktın ulen Kamil" dediğinizi duyar gibiyim ama yapacak çok birşey yok ne yazık ki. Geçen ay yaptığım son maçı da size aktarıp, tekrar anektotlar da aktararak doğal ritmime dönmek istiyorum blog kariyerimde.

Bir önce bahsettiğim dehşetcengiz maçtan sonra hemşosiporla bir maça daha çıktım. Zira su balesi ekibi bu hafta maç almamıştı. Neyse efenim çok ayrıntı verip kafa şişirmeyeceğim bu maçla ilgili. 12-9 yenildik anasını satiiim. Bizim hemşo gurubunda top yapabilen adamlar belli; benim gibi yapamayan kamiller de belli. Kadroyu yapan dangoz Serhat bu top yapan adamların 4 tanesini rakibe vermişti. Sadece kendisi ile birlikte 2 kişi vardı bizim takımda top yapabilen.

Top yapabilmek dikiş makinesinden sıfırdan bir topu üretmek manasına gelmiyor tabiki. topu sürüp adam geçebilen, saklayabilen adamları kastediyorum Ömer Süründür hesabı.

Neyse efenim bu maçta da 1 adet golümü attım ama rakip bize göre daha iyi fitbolcülerden kurulu olduğundan götella olmaktan kurtulamadık. Kendimizi yırtıp 4-4 yapıyoruz biz; onlar kendilerini hiç yormadan 6-4 yapıyorlar işte. Neyse işte arkadaşlar, aldık mağlubiyetimizi oturduk yerimize.

1 Ekim 2010 Cuma

Halısaha Maçlarım - 2 (19 Eylül)

Ayın ikinci maçını bizim Türk Su Balesi Koruma ve Yaşatma Derneği'nden dangozlarla yaptım. Beş yüz maç aradan sonra gol attım. Bahsi geçen maçı Beşiktaş Muratpaşa tesislerinde oynadık ve uzun bir aradan sonra iyi oynadığım bir maç oldu. Güçlü bir kadroyla başladığımız maçta ilk dakikalarda öne geçtik ve üstünlüğümüzü maç sonuna kadar koruduk 7-2 yendik rakip kardişlerimizi. (Onlar 7-2 yenseydi, yendi bizi ipnetorlar olacaktı ama neyse.)

Bu maçta iki adet gol atıp iki adet de asist yaptım. Bu benim için gayet iyi bir istatistik zira önceki maçlarda fıtıkıma rağmen iyi koşup yer yer iyi paslar atabilmeme rağmen çok içime sindiremiyordum yaptıklarımı. Gelgelelim bu maç milat gibi birşey oldu. 3 Ekim'de aynı ekiple bir maç daha yapacağız ve büyük ihtimalle bu maçta bacağımı elime alıp höt gibi oynayacağım.

İkinci golüm

Neyse efendim, bu maçta bir kişiyi geçtikten sonra topu kaybetmek üzereyken can havliyle ayağımın burnuyla yaptığım yavaş sayılabilecek vuruşu sevgili kardeşim Gökhan içeri aldı. Bu takımın ikinci golüydü ki harbiden yanılmıyorsam son 6-7 halısaha maçımda attığım ilk goldü. Dolayısıyla bana bir güven geldi ve daha çok top kullanmaya filan çalıştım. Bencillik fazla yapmadım zira takımda 3 tane süperstar modunda oynayıp çok pas vermeyen kamil vardı. Neyse ki bu bireysel oyun çok yüksek dozda değildi; arkadaşlara iki bağırıp küfredince pas veriyorlardı.

İkinci golüm ise büyük ihtimalle önümüzdeki 3-4 yıl atamayacağım türdendi. Ben bize göre sol kanat çizgisindeydim ve önümde ileriye koşan Murat vardı. Beni kollayan arkadaş pas atacağımı düşündüğünden Murat'ın tarafını kollamaktaydı. Ben de topu sağıma çekip bir iki adımdan sonra sağ ayakla (zaten solumu sadece koşmak için kullanıyorum) şutu gönderdim. Sonradan konuştuğumuz üzere kaledeki Cengiz kardeşimin auta çıkacak diye bıraktığı top doksandan gol oluvermişti.

Maçtaki arkadaşları tehdit ve gözdağı ile korkutarak ikinci golümün günler boyunca muhabbetten kusası gelen kız arkadaşlara bile anlatılmasını sağladım. Ama birkaç ortamda da artık imana gelip önümüzdeki birkaç yıl bir daha böyle bir gol atamayacağımı kabul ettim. Hayırlısı artık.

Sözün özü çalım atabildiğim, top kesebildiğim, iyi paslar atabildiğim ve gol de atabildiğim bir maç oldu. Helal olsun bana.

Halısaha Maçlarım - 1 (10 Eylül)

Geçen Eylül ayı içinde üç adet maç ettim. Sırasıyla ayrı anektodlarla neler yaptım neler ettim anlaticiiiiiim. Çünkü halısaha bir Türk erkeğinin en zayıf noktasıdır.

İlkini ayın onunda bizim hemşolarla ettik. Bundan önceki yaklaşık 1400 maçtaki gibi adeta bal yapmayan arı gibi oynadım. Sıfır gol, sıfır asist, iki top çalma ve dört bin top kaybı. Üst üste doksan beşinci maçımda da gol atamadım. Sayıları biraz abartmış olabilirim tabi ama oldukça verimsizdim. Daha doğrusu hiç içime sinmedi. Bunun sebebi sanırım kenarda hemşolardan yaklaşık yirmiye yakın arkadaşın bizi seyretmesiydi. Bu gibi durumlarda üzerimde baskı hissediyorum sanırım. Ya da olayı buna yıkıp kaçmaya çalışıyor da olabilirim.

Aklımda kalan çok şey yok o maça dair. Lanet, yenildiğimiz, fark yediğimiz bir maçtı işte. Bu ekiple üçüncü maçına çıkan yeğenim ilk golünü attı, çok sevindi. Son 13 yılda -burda sayıyı abartmıyorum- sanırım üçüncü kez bir maçta yere düştüm. Beni düşüren Metin abi de "Kendim takıldın düştün ben naptım" dedi. Faulle karışık sağlam bir dalmam lazım kendisine sanırım.

2 Eylül 2010 Perşembe

Halısaha Maçı Var

Büyük bir ihtimalle 0 gol, 0 asist (belki 1 olur), 3 top kaybı ve bin üç yüz top kaybıyla oynayacağım bir halısaha maçı olacak bugün sevgili dostlar. Fıtıklı bir belle, maç olaylarına hiç girmemem lazım aslında ama yapacak çok bir şey yok. Atın ölümü her zaman arpadan olmuyor. En kötü maç bittiğinde bu maçı unuttuk triplerine girerim.

Resim aşağıdaki siteden alıntıdır.
http://www.demirhantel.com.tr