28 Mart 2013 Perşembe

Göken


Bu nasıl saçma bir kıyafettir abi. Bir tane arkadaşın uyarmadı mı seni be kardeşim. Önceki yaptığın şarkılardaki gibi cool tavrınla devam etseydin be kardeşim. Hadi gençliğini, espritüelliğini göstermek için gülümseyip insanlarla şakalaştığın bir klip çektin debu nedir kankatorres be. İlla klibinden değil de radyodan mı dinleyelim seni. Gökhan kardeşimizin bazı klipleri sadece "dinlenesi" sanırım.




Conan

An itibariyle CNBCE ve yavru kanalı E2 kanallarında Conan'ın aynı şovu iki dakika arayla yayınlanıyor. Sanırım yine başladı CNBCE kendi programlarını zikmeye. Yapmayın evladım, çok şıtratejik bir hata.

Kitınnnn


Gin giçmiyır ki, Biymin'in wib sitisi binim ığzımı bırnımı yımıltmasın. Yini bir kıyıfıt vi yini diğişim kıbininde dinimi ımıçlı giysiniz bili pırı virminiz girikicik bir mikimmil irin. Alana giyene hayırlı olsun, güle güle eskitsin.

İki Ankara



İkisi de Melih başkana mal edilen mevzu. Üst geçit yapa yapa adeta caddelerin üzeri kapalı hale gelmişken yapılmış olan engellilerin de düşünüldüğü muhteşem bir mimari örneği olan üst geçit. 9gag gibi sitelerde bile taşak muhabbeti dönmüş bir yapı. Diğer de tuhaf bir yaranma çabası. Her kelimesiyle tuhaf olan bir billboard ilanı. Her ikisine de verilecek cevapları vardır illa ki Melih başkanın, zira kendisinin suskunluğu asaletindendir.

24 Mart 2013 Pazar

Taqwim


2000 yılında Galatasaray Avrupa Süper Kupa'sını almışken ilk sayfada Takvim logosunun hemen yanında küçük bir kutuyla bundan bahsedip, bunun net 8-10 katı büyüklükteki bir yere Fenerbahçe'nin 4-1'lik bir lig galibiyetini yayınlayınca zaten notunu vermiştim bu gazetenin. Geçen aynı tutarsızlık ve seviyesizliğin devam ettiğini gördüm. Andorra milli takımındaki oyuncuların çoğunun asıl meslekleri başka işlerken futbol sadece hobileri ve hayatını bu işten kazanmayan adamlar. 14 numaralı oyuncu da milli takımımızın Andorra ile yapacağı maç öncesinde kaldığı otelde garsonmuş. Arkadaşlar da bu muhteşem zeka ürünü haberi yapmışlar sağolsunlar. Bir Andorra'lı çıkıp da "75 milyonluk ülkeden gelmiş en iyi oyuncularınla beni götüm götüm zar zor 2-0 yenmişsin sittir lan" derse mal gibi kalacaklar haberleri yok.

Şişkolar



Tam ekran izlemeniz tavsiye edilir.

21 Mart 2013 Perşembe

İş Değişikliği

Blogda da kendimce psikolojik sınır gördüğüm aylık 40 post barajı var, bu ay belki de geçemeyebilirim bunu. Yine de mümkün mertebe yazacağım genç subay kardeşlerim. Bunun nedeni tamamen iş ilen alakalı.

Mart ayında bir kez daha iş değiştirdim sevgili dostlar. Bazı ürünlerin distribütörü olan bir firmaya geçtim. Bizim sektörde distribütör kanadında çalışmak çok avantajlı. Ürünlerle ilgili destek, satış öncesi toplantıları ve benzeri çalışmaları yaparken bir yandan da ürünleri öğrenmek zorunda olduğumdan inanılmaz zorlanıyorum ve hayatımın iş açısından en yoğun dönemini yaşıyorum. Ama ürünleri kapınca ve kendi düzenimi oturtunca her şey on numara olacak. Yoğunluk gerçekten hoşuma gidiyor, ara ara "Hay zükeyim" diyorum ama genel olarak çok şevkle çalışıyorum. Umarım hep böyle devam eder.

17 Mart 2013 Pazar

Siboş


Eğer öyle bir hesaplanabilme ihtimali olursa, Sibel Can'ın tüm sanat yaşamı boyunca verdiği toplam kilonun bir tonu bulacağı yönünde bir teorim var. Al ver, al ver yapıyordu hep ama son yıllarda pek umrunda da değil sanırım. İyice tulumba tatlısı olmuş ablamız.

16 Mart 2013 Cumartesi

Feys

Dün akşam sığırın birine denk geldim feysbukta. MEvzu şu: Benim feyizbuk ana sayfam açıkken tak diye sol altta "Ahmet Sikimsonik senin kapak fotoğrafını beğendi" yazdı. Zaten sitenin ana sayfasında geyik maksatlı takıldığımdan uğraştığım birşey yoktu ve hemen Ahmet'in hangi resmi beğendiğine bakmak için tıkladım. Resim açıldı ve baktım beğenilerde Ahmet yok, bildirimlere baktım orda da sol altta beliren bildirim gitmiş. Yani arkadaş beğenisini geri çekmiş. Ahmet'in komplekleri artık büyümüş büyümüş de corn flakes olmuş haberi yok. Zavallı kardeşim benim. Sana acısam mı acımasam mı,  suratına mı sıçsam bilemiyorum gerçekten.

Real Mardin

- Kankü sana bir iyi bir kötü haberim var.
- Önce iyiyi söyle.
- Barcelona bize çıkmadı.
- Eee kötü nedir
- Malaga da çıkmadı.

- Kankü sana bir iyi bir kötü haberim var.
- Önce kötüyü söyle.
- Malaga bize çıkmadı.
- Eee iyi nedir
- Barcelona da çıkmadı.

- Kanka sana bok gibi bir haberim var.
- Dinliyorum.
- Real çıktı lan bize.

Lafı dolandırmadan en sondaki metodu uygulamak lazım bence sevgili kardeşlerim. Burak Yılmaz'ın Schalke maçından sonra kurduğu "Bu saatten sonra kim gelirse gelsin artık, çıkar aslanlar gibi oynarız" cümlesinin hayata geçmesinden başka birşey istemiyorum ben. Mantıkla baktığımızda ilk maç orda 2-3 farklı mağlubiyet, ikinci maç burada beraberlik veya tek farklı galibiyetimizle eleniriz gibime geliyor. Ama gönül dolup taşıyor tabi, Lyon'un 3 kere elediği Real'e bir de biz çakarsak. Düşünmesi bile gayet leziz.

Muğhtaşam

Gün geçmiyor ki, hiçbir zike derman olmayıp sadece geyik vakit geçirmeye yarayan Milliyet internet sitesinde yeni bir fenomen ortaya çıkmasın sevgili dostlar. Bunların tipik bir başlıkta ser verip sır vemeden bir gizem yaratma çabası var. Hani biz merak edip hemen tıklayacağız habere öyle göreceğiz ki site de hit alacak vs vs.  Dün yayınladıkları bir haberde de resimdeki gibi bir olta atmışlar. Ben de haberi görünce doğrudan yakınlarda bulunan bayan iş arkadaşıma "muhteşem yakışıklı" diye tanıtılan kişi kim olabilir diye sordum. Bir bayan bu haberin uzantısında hangi ünlünün çıkmasını beklerdi acaba. Birkaç isim söyledi ama linke tıklayıp da Twilight filmindeki Robert Pattinson olduğunu görünce tüm içtenliği ve samimiyetiyle candan bir "Hassssiktirsinler" patlatıverdi.

14 Mart 2013 Perşembe

Açık Mektup

Sevgili bayanlar;

Facebook'ta envai çeşit fotoğraflarınızı görmekteyim. Her birinizin ısrarla vermekten bıkmadığı bir poz verme modeliniz var. Kiminiz illa sağ profil veriyor, kiminiz illa sol profil. Vücudunuz fotoğrafı çeken arkadaşa göre sola yönelmişken, sizin üstüne sağ profil verme çabanız gerçekten çok akrobatik. Ayaktayken bacakları hep aynı açıda tutma çabası. Tepeden çekiliyormuş gibi suratı öne eğmeler filan. Ağzı hep aynı iç veya duruma göre dış bükeylikte tutarak gülmeler. Kafayı yana yatırmalar, bazen geriye atmalar.

Bunlar sadece size güzel canlarım. Erkeklerin yüzde sekiz yüz ellisi için profil fotolarınızın vs nizin pek bir önemi yok. İyisi mi doğal olun. Kendinizi kasmadan adam gibi durduğunuz fotolarınızı koyun feysbuklarınıza. Doğal olun derken de burnunu karıştırırken ki fotoğrafınızı koymayın tabi ki. Ama rahat olun yani. Hep aynı pozu vermek için kendinizi yemeyin.

Sizi gerçekten içinde bir kötü niyet olmadan, bir kardeş gibi seven
Kamil Güğüm

Beautiful Occupation

Bılokta paylaştığım ikinci Travis şarkısı. Şarkıdan ziyade, şarkıdan da ön planda olması gereken; hangi zamanda, mekanda, hangi şartlarda dinlendiğidir baazan. Bazen de ara sıra dinlediğiniz şarkı o ana denk gilibilir. Bızın dı o şarkı çık namüsıyıt bir zımını denk gelibilir. En çık istinin dırım isi, o şırkının bııızın mikimmil bir ını dınk gilmisidir.


Travis - Beautiful Occupation

Don't just stand there watching it happening
I can't stand it, don't feel it
Something's telling me
I don't wanna go out this way
But have a nice day

Then read it in the headlines
Watch it on the TV
Put it in the background
Stick it in the back
Stick it in the back

For the beautiful occupation
Beautiful occupation
Don't need an invitation
To drop in upon a nation

I'm too cynical
I'm just sitting here
I'm just wasting my time
Half a million civilians gonna die today
But look the wrong way

Then read it in the headlines
Watch it on the TV
Put it in the background
Stick it in the back
Stick it in the back

For the beautiful occupation
Beautiful occupation
Don't need an invitation
To drop in upon a nation

Don't just stand there watching it happening
I can't feel it, don't need this
Something telling me
I don't wanna go out this way
But have a nice day

Then read it in the headlines
Watch it on the TV
Put it in the background
Stick in the back
Stick in the back

For the beautiful occupation
Beautiful occupation
Don't need an invitation
To drop in upon a nation

For the beautiful occupation
Beautiful occupation
So much for an intervention
Don't call the United Nations

13 Mart 2013 Çarşamba

Fatih Terim

Kendisiyle ilgili uzunca bir yazı yazmayı zaten düşünüyordum ama dün akşamki maçtan sonra şu notları kısaca belirtmek istedim:

- Schalke'nin akın akın üzerimize geldiği tüm ikinci yarı boyunca biz televizyon başında korkudan gebermişken; kendisi 85nci dakikada oyundan bir forvet çıkararak oyuna bir forvet dahil etmiştir. Oyuna aldığı adam da 90+4'te galibiyeti getiren golü attı.

- "İkinci yarının başında ben de Sneijder ve/veya Drogba'yı oyundan alıp 4-5-1'e dönmeyi ben de bilirdim. Ama oyuncularımıza defans yapmaya başlıyoruz gibi bir mesaj vermek istemedim." benzerindeki bir açıklama ile de yıllar önce ortaya attığı felsefeyi hala benimsediğini bir kez daha göstermiştir. En iyi savunma hücumdur.

Helal olsun Fatih hocam.

11 Mart 2013 Pazartesi

McAfee


Ne olursa olsun McAfee candır, seviyorum kendisini. Yıllardır koruduğu piyasadaki yerini ve süregelen stabil gidişatını aynen devam ettirsin istiyorum, hazır ben de bir distribütörünün bünyesine girmişken.


Adamım


Fi tarihinde kendimle alakalı yazdığım bir yazıda kullandığım figürmüş kendisi.Bugün bir feys muhabbetinde yine denk geldim kendisine, adamımsın Don Kişot. Ne zaman olur bilmiyorum ama, romanını alıp okumam lazım ilk fırsatta.

Ballesteros

 

Takımın kaptanı, ağabeyi ve hatta amcası, güler güzlü, kalbi geniş ve kendisi de bir gemi kadar geniş olan sevgili Sergio Ballesteros.

Göktürk Kitabeleri'nden ay farkıyla küçük olan futbolcu. Geçen bir maçta denk gelmem üzerine "bu ne lan sahaya bir taraftar amca girmiş" dememe sebebiyet verdin. Göt, göbek ve vücudun genişliği geleceğe umutla bakmamı sağlıyor.

Helal sana kaptan, sadece Levante değil Kamil Güğüm kardeşin de seninle gurur duyuyor. Bilgin olsun.

Alt yazı


Şu gariban blogda bir takım alt yazılar yayınladım, yayınlıyorum, yayınlamıştım, yine yayınlayacağım ve bugün olsa yine yayınlarım. (başbakan tadı reloaded) İnternette git gide popüler oluyor biliyorsunuz bu tip resimler. Bu örnekte yazılan cümleden, laf atılmak istenen kitleden vs çok resimdeki küçük hanıma bir bakın lütfen. Böyle bir kızım olsun bilmem ne kadar borcum olsun derler ya, o hesap. Ben bunu yerim yemin ediyorum.

Kardashian

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü bir kez daha yalan, yanlış, doğru binbir çeşitle idrak ettiğimiz şu haftada denk geldiğim ünlü bir sima ile ilgili kafama bir şeyler takıldı. Ne iş yaparsın abla sen? İnternette aratsan, sağda solda baksan, yaptığın iş nedir ya. Dev götünü gere gere mayolu, veya dar kıyafetli resimlerinden başka neyin var senin sayın ablacığım? Acınası bir insansın ve kadınların mal olarak, et olarak görünmesinde en önemli sebeplerden birisin. Senin ünlü olman ile bir ineğin ünlü olması arasında pek bir fark yok.

8 Mart 2013 Cuma

SOA

Gelmiş geçmiş en iyi karakter oyunculuklarından birini oyuncu Kim Coates'in Tig karakteriyle canlandırdığı sürükleyici dizim Sons of Anarchy'nin ortalama seyirci sayısında önemli bir artış olmuş. Beşinci sezonun seyirci ortalamasının yayınlanmasını sabırla bekliyorum. Baş roldeki elemanın o zorlama bitirimliği yerini daha gerçekçi bir çete liderine dönüşünce, kendisi gerçek birer çete elemanı gibi duran diğer karakterlere daha bir uyum sağlamış. Aşağıya Kim Coates'in bir duvar kağıdını da koyuyorum. Bu adamın bu roldeki dehşet performansıyla da Emmyy vs almaması büyük haksızlık.



Azam Ali - The Cold Black Key

Videoda zaten sözler yer alıyor ama aşağıya da kopyalayayım da bu mükkemmel şarkıya eşlik edin bakalım siz lanet olası fakirler. Sözlerin olmadığı klibini de ekledim, birşey değil. Melodisi gayet leziz, Kamil Güğüm kardeşiniz tarafından size önerilen her şarkı gibi yüksek sesle dinlemeniz tavsiye olunur.




the key to this place
is a cold you know
the real dispelled
into the world you know
doubt, tasted, you fall in
down you sink
into her deep devour

she's still the key holder
and through this portal
she courts you now

endowed with will
and a course your own
bound by the despair
of the shoreless hours
heed this flame
within the walled empire
this desire
is all around

she's still the key holder
and through this portal
she courts you now

if love be revealed
in the spart of an eye
could all be redeemed
in the sea of time
if the stars embed
like nails into the ground
from the unheard prayers
that have torn up the skies
would you will it away
as you sail on your way

Yalan Yakası

Öncelikle eksisozluk sitesinde yer alan Avrupa Yakası ve Yalan Dünya dizilerinin karşılaştırıldığı başlıkta üçüncü sırada girilmiş olan DIGI TURK nikli yazarın girdiği bu muhteşem tespitler içeren entry'sini kopyala-yapıştır yaptığımı belirteyim canlarım. Gülse Birsel elinden üçüncü bir dizi çıksa büyük ihtimalle konu biraz farklılık arz etse de tiplemeler birbirinin dibine kadar yakın, o yüzdne kendisinin bu yazıyı bir başucu eseri olarak saklamasında fayda var. On numara bir tespit olduğundan burada bulunsun istedim. buyrun buradan yakın.


avrupa yakası vs yalan dünya

  1. sonucunda yalan dünya yalan oldu diyebileceğimiz kıyaslamadır.

    bir doğan görünümlü şahin vakasıyla daha karşı karşıyayız.

    - avrupa yakası nişantaşı'nda aykırı yaşamları konu alıyor, yalan dünya cihangir'de
    - avrupa yakası'nda otoriter baba tahsin amca(gazanfer özcan), yalan dünya'da şehmuz(altan erkekli)
    - avrupa yakası'nda çılgın, hatta deli anne iffet(hümeyra), yalan dünya'da servet(füsun demirel)
    - avrupa yakası'nda şiveli konuşan, kro, komik adam burhan altıntop(engin günaydın), yalan dünya'da selahattin(olgun şimşek) (iki dizide de anadolu insanını itin götüne sokmak üzere yaratılmış karakterler denebilir)
    - avrupa yakası'nda evin şımarık oğlu volkan(ata demirer), yalan dünya'da rıza(beyazıt öztürk) (ikisinin de standupçı olması ilginçtir)
    - avrupa yakası'nda zengin, rüküş ve kaba kız şahika(binnur kaya), yalan dünya'da nurhayat(gupse özay)
    - avrupa yakası'nda demode, görgüsüz, sınıf atlama derdindeki kız makbule(hasibe özlem eren), yalan dünya'da gülistan(hasibe özlem eren)
    - avrupa yakası'nda her şeyin merkezindeki, hep sevimli, hep güzel, zeki elit kız aslı(gülse birsel), yalan dünya'da deniz (gülse birsel)
    - avrupa yakası'nda deli, aykırı tip gaffur(peker açıkalın), yalan dünya'da orçun(bartu küçükçağlayan)
    - avrupa yakası'nda çapkın ve aşırı karakter kubilay(vural çelik), yalan dünya'da çağatay(hakan meriçliler)
    - avrupa yakası'nda masum yalanların adamı sacit(tolga çevik), yalan dünya'da bora(öner erkan)
    - avrupa yakası'nda açık saçık aşk kadını fatoş(şenay gürler) , yalan dünya'da açılay(nihal yalçın)
    - avrupa yakası'nda koyu laz dursun(ömür arpacı), yalan dünya'da reis(ömür arpacı)
    - avrupa yakası'nda yapımcı sinan çetin, yalan dünya'da cimri yönetmen tufan paksoy(tuna orhan) olarak karşımıza çıkar. (yönetmen tufan'ın olduğu kısımlar senaryoya bu amaçla girmiştir. burada gülse birsel sinan çetin'le avrupa yakası'ndan kalan hesabını görmek için cimri, hep paraya odaklı çıkarcı bir yönetmen karakteri yaratmıştır.)

    - iki dizi arasındaki en büyük fark, yalan dünya'daki kadro fakirliği olsa gerek. avrupa yakası'nda kadro yalan dünya'nın neredeyse iki katıydı. kadro geniş olduğu için kötü oyunculuklar, zayıf bölümler tolere edilebiliyordu. bir dilber hala, bir cem, bir sertaç, bir tacettin, bülent sedef çifti, tanrıverdi, şehsuvar, yaprak, sadettin bey, cesur, kapıcı ailesi ve onlarca konuk oyuncu avrupa yakası'nın zenginliğiydi. yalan dünya emir, nurhayat, orçun, tülay etrafında dönmekte. diziyi değil de youtube'da bu karakterleri aratıp izleyen bir kitle oluştu.

    açılay bitmek üzere, ite kaka gidiyor. o nevrotik uyumsuz kadın modeli vatandaşı baydı. biraz seksilik kattılar o da sırıttı
    çağatayı itici bulanlar sevenlerinden daha falza
    nurhayat nurhayat nereye kadar, konuşmasına aşina olunduktan sonra prim yapmayacak
    elde bir emir ve tülay kalıyor, bunlar diziyi götürür mü?

    edit: ha bir de orçun
    edit: burada oyuncular kıyaslanmıyor. aynı karakterler iki dizide de var denmek isteniyor. örn: "şiveli konuşan, kro, komik adam" , "zengin, rüküş ve kaba kız" vb.
    (digi turk, 27.06.2012 10:46 ~ 28.06.2012 08:49)

7 Mart 2013 Perşembe

Sanallaştırma

(Zamanında yayında olan online erkek dergisi Wingman Dergi'de yayınlanan ilk yazım.)

Merhaba;

Hayatınızın teknolojik akışına yön verecek bu denli muhteşemengiz bir köşenin ilk yazısına böyle kuru bir merhaba pek bir sönük kaldı ama bu kallaviyetteki bir köşeye az, vallahi de az billahi de az. Benim adım Kamil Güğüm, Windows 3.1 kurmaktan gözlerine katarak inmiş, kasa tamir etmekten elleri toynak gibi olmuş, İETT konforunda elinde kasa taşımış o cengaver teknik servis elemanlarının halinden anlarım. Webci için Mozilla, kodcu için CSS, donanımcı için kıl tornavida, sistemci için domain, tostçu için kaşar nedir bilirim. Fatih Terim ayarında gaz verir, Tayyip Erdoğan tadında posta koyar, Deniz Baykal kümbetselliğinde terslik çıkarır, Ali Atıf Bir tadında bir boktan bahsediyormuş triplerine girebilirim. 5.7 litrelik motora sahip Cadillac'ın bile motorunu patlatacak bu muhteşem aragazından sonra, biraz ayaklarım yere basınca ve beynime kan gidince, biraz daha mantıklı düşününce anlıyorum ki gelmeliyim olayın özüne.

Sevgili kardeşler, bu köşede sizinle eski yeni birçok teknolojik konulardan bahsedeceğiz. Yeni çıkacak teknolojilerden de bahsedeceğiz, “ulen ne günlerdi be” de diyeceğiz. Wingman ilerde haftalık (Haddi canım) ve daha ilerde de günlük (Çüşşş) olduğu zaman artık sizlere MCSE Katılım Belgesi filan da dağıtırız.

Bu ilk haftamızda önce yeni bir uygulamadan bahsedeceğiz: Sanallaştırma. Bir de eski oyun grubundan bahsedeceğiz: NEO Game.

SANALLAŞTIRMA UYGULAMALARI

Önemi gitgide artan, kaynak tüketiminde azalma, yedekleme ve felaket kurtarma uygulamalarında kolaylık sağlayan bir yeni düzen olduğu kadar; sağda solda “İşte efenim sanal sunucular hakkında bilgi sahibiyim” dediğinizde havanızdan geçilmemesini sağlayan bir hadisedir.

Eğitim verdiğim bir MCSE, MCITP veya CEH sınıfına anlatıyor olsaydım ve sınıfta beni tartmak isteyen ukala bir öğrencim olsaydı, konuya hakimiyetimi ve vakıfiyetimi göstermek için size şöyle güzel ayrıntılı bir laf salatası yapardım. Ama hem Wingman okuyucusu olan milyarlarca, trilyorlarca, kantrilyornlarca, kenmrilyorlarca insanın hepsi IT uzmanı değil elbet, hem bunu ben de istemiyorum. Hem de derginin bünyesine ters. (Abi açıkçası üslubu tutturamayan uçan tekmeyi yiyor, tırsıyorum ben de esas neden bu. Genel Yayın Yönetmenimiz Aikido biliyor.)



Sanal bilgisayar dediğimiz uygulama nedir? Temelde sizin kuracağınız host (yönetici diyebiliriz) görevini görecek bir programla, mevcut donanımınızın kaynaklarını kullanarak ikinci (üçüncü, dördüncü… vs) bilgisayarları kurmanızdır. Yani yedi yaşındaki yeğenime anlattığım üzerine “Windows içinde Windows kurmanızı sağlayan” hadisedir sanal bilgisayar mevzusu. Bu host dediğim programlar çeşit çeşit olabilir.

Kendi bilgisayarımda VMware programını kuruyorum. (Virtual PC, Virtuozzo gibi programları da kullanabilirdim ama ben VMware’e alışkınım.) Diyorum ki bu programa: Ben yeni bir sanal makine oluşturmak istiyorum. Üç gigabayt olan belleğimin 512 megabaytını kullansın. İşlemcimi paylaşsın, CDROM’umu da bilgisayarımdan paylaşımlı kullansın. Diski şu kadar olsun, falan, filan ve de felan. (Bunların en önemlisi felandır bu arada) Özelliklerini belirledikten sonra da Play – Pause yapar gibi basıyorum başlatma tuşuna basıyorum ve başlıyor sanal makinem çalışmaya. Bakınız iki tane sanal makine kurdum ben ekteki screenshot’ta göreceğiniz üzere.Play tuşuna bastım ve makinem çalışmaya başladı intörnete girebildim bile.

Şimdi bir senaryo üreterek olayın bir avantajından bahsedelim. Osman yirmili yaşlarında bir üniversite öğrencisidir. Bu güzide kardeşimiz laptopunu daha yeni formatlamış ve bu formatlama tüm yan programların kurulumu ve yedek dosyaların geri getirilmesiyle tam 5 saat sürmüştür. Bilgisayarını tekrar formatlamaktansa kendini dağlara vurmayı yeğ tutma kıvamına gelen kardeşimiz bu köşeyi okuduktan sonra hemen bir sanallaştırma host programı kurmuş ve akabinde hemen bir adet sanal XP kurmuştur. Bununla yetinmeyen Kazım kardeşimiz (bundan sonra kardöşamps olarak geçecektir) kurduğu sanal makinenin hemen bir kopyasını almıştır. Bundan sonra her türlü intörnet aktivitesini sanal makine 1 üzerinden yapmış olan kardöşamps, önüne gelen siteye girmiş, her türlü downloadı yapmış, karşısına çıkan her insan evladını mesıncırına (Planlarıma göre önümüzdeki sene Türk mesajlaşma programı Mesincir programını çıkaracağımı da belirteyim bu arada, bu arada logo incir yaprağı olacak tabi ki.) kaydederek sanal makinenin anasını ağlatmıştır. En güçlü antifiriz programını bile kifayetsiz bırakacak kadar patlatan kardöşampsın bu dakikadan sonra tek yapması gereken sanal makineyi kapatmak, ve Belgelerim\My Virtual Machines klasöründen ilgili makinenin klasörünü komple silmesi yetecektir. Sanal makineyi ilk kurduğunda aldığı yedek makineyi çalıştırarak fütursuz internet gezintilerine devam edebilecektir bu güzel insan. Evet sevgili Kazım artık uçuş serbest, senin gibi bir kımıl zararlısı her gün bir sanal makineyi patlatabilir.

Kazım örneğini iş sahasında düşünelim. Bir sunucu makineyi çalışır hale getirmek ne kadar sürer? Exchange server olsun bu. Windows Server, üzerine DNS, Active Directory, bir de Exchange Server kuracağız ve Exchange’in daha önce alınmış bir yedeğinden eski mailleri de kurtaracağız. Sıfırdan böyle bir kurulum en az iki yıl sürer. (Okuyor musunuz yoksa siz de bir Kazım mısınız diye kontrol etmek istedim de.) Böyle bir sunucu makinenin ayağa kalkması iki gün sürebilir. Bu makine çökerse ne olur? İki gününüz daha gider. Peki bu makineyi sanala kursanız kurar kurmaz da 10-20 dakikada kopyasını alsanız ne olur? Bir daha çökmesi halinde iki gün uğraşmadan ikinci sanal makinenizi açarak kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Gidişat da bu yönde. Bir müşteriye gitmiştik, bir bankanın genel müdürlüğüne. Herkes şık ve prestijli. Sanallaştırma uygulamaları felan yapıyor musunuz dedim ve bunu derken felan diyerek konu hakkında bilgili olduğumu gösterdim. Bu işle uğraşmaktan gözleri pörtlemiş, sakalını kesmemiş olan koskoca bankanın prestijini tek başına sarsan bakımsız Tarzan da dedi ki : “Evet aldık bir tane sunucu, 64 gigabayt bellekli 8 işlemcili. Onun üzerinde sanal makinelerimizi çalıştırıyoruz.” Ben de yemiş görünerek içine düştüğüm şok durumunu kendisine belli etmedim.

Bu örneklere bakarak sanallaştırma uygulamalarının yararlarını şöyle sıralayabiliriz:

• Tarzan örneğinde olduğu gibi firma 8-10 sunucu alacağına bir veya iki sunucu alır ve fiziksel bilgisayar sayısı azalır.
• 8-10 sunucunun çalışması için gereken ortamın hazırlanması ve bakımı 2 sunucunun konumlanacağı yere göre daha masraflı ve uğraştırıcı olur.
• Bir sürü sunucuya girip işlem yapmak yerine tek bir sunucuya bağlanarak işinizi çözebilirsiniz.
• Yeni bir sunucuyu ağınıza ekliyorsunuz. Sanal sunucuyu eklemek basit bir kopyalama işlemiyken, yeni fiziksel bir sunucuyu eklemek ise adamın emdiği sütü burnundan getirebilir.
• Sanal sunucu, donanım bağımsızdır, herhangi bir makinede çalışabilir. Sıradan bir pc’ye de sunucu kurabilirsiniz.
• Daha çevreci bir çözümdür. 10 tane server hayvan gibi soğutma sistemi isteyecektir. Küresel ısınmaya olan katkınız azalacaktır.
• Ekonomik olarak sahipolma maliyeti çok daha azdır. (“Sahip olma maliyeti” sözünü her yerde kullanabilirsiniz, şekil duruyor bir şey dediğiniz intibası yaratmada birebir.)

6 Mart 2013 Çarşamba

Peynir, zeytin, ekmek

Şu haberde bahsedildiği üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız sayın Faruk Çelik, ilerleyen bölümlerinde kendilerinin de asgari ücreti daha yukarılara çekebilmeyi istediklerini ama rekabetin buna izin vermediğini söyleyerek toparlayamadığı demecinde; "Geçinemez diye bir şey yok, tabi geçinirsiniz. Niye geçinemeyeceksiniz? Eğer ona mahkumsanız 800 lirada büyük paradır. Geçinirsiniz. Netice itibariyle peynirin kilosunun fiyatı belli, ekmeğin fiyatı belli, yediğiniz zeytinin fiyatı bellidir." diye bir beyanatta bulunmuşlar. Sadece peynir, zeytin ve ekmek yiyerek geçinebilirmişiz öğrendiğim iyi oldu.

İktidarın 10 yılda asgari ücreti gerçekten bir yerlere getirdiği kısmen doğru, asgari ücret kötünün beterinden kötünün kötüsüne geldi doğru. Ama bunu anlatırken girdikleri şu üslup ne yazık ki iktidardaki partimizin bütün üyelerine artık yapışmış olan bir iticilikte. Yukarıdaki cümleler kurulmadan da anlatılamaz mı konu. Aşağıdaki de twitter'da denk geldiğim bir resim.


CB


Tutup da detaylı bir analizi yapılacak durum değil. Tipik ufak bir aile içi tartışma gibi duruyor, herkesin başına bu kadarı gelmiştir. Cumhurbaşkanı "Yav yürü be geciktik zaten" filan gibi bir el hareketi yapıyor, durup hepten kızacağı sırada kesmişler görüntüyü filan, enteresan bir diyalog. Bu bizim ülkemizde normal bir hareket. Ama fırçayı yiyen bu ülkenin first lady'si atan da reisi cumhur olunca haber değeri illaki oluyor. Dediğim gibi ülkemizde alışılagelen -hatta şiddete varana kadar normal karşılanan- ama sonuna kadar  da yanlış bir hareket.

Apartuman - 2

Nefret ettiğim bir şekilde, kendi dar kafalılığı sebebiyle, bir abla tarafından yine sapık yerine koyulduğumla kaldım anasını satayım. Eve gelmişim ayakkabılarımın bağcıklarını açıyorum. Sonra karşı dairenin kapısı açılıyor, evin hanımı genç bir bayanı uğurluyor. Bağıra bağıra konuşurken, birden sesini de kısıp hemen kapının ardından konuşmaya başlıyor. Ablaya sorsan kendi içinde tutarlı bir açıklaması mutlaka vardır da, bu durumu anlamak gerçekten imkansız benim için. Bu olay esnasında kafamı ayaklarımdan kaldırmayıp o tarafa hiçbir şekilde doğrudan bakmayıp, siktir olup evime girdiğimi de dipnot olarak belirteyim.

4 Mart 2013 Pazartesi

Aht - Açık Mektup

Ayn, zıvayn, dığayn, fiyaa, fünf, zeks, ziben, aht. Ahtım olsun amk. Şu son iki üç gündür reflünün midemden değil de taaa ayak uşlarımdan gelip beni yakmasını sağlayan sıkıntı bittiğinde; fındık şurubu ve votka alınarak Fındık-Votka yapılacak.

Sevgili dünya;

Zaman zaman gerçekten de çok mutlu ediyorsun beni. Mutlu mesut günlerim de oldu, leş gibi geçen günlerimde. Genel gidişat olarak senden memnunum. Ama kusura bakma senin adaletini skeyim ben, adalet olayını iyi ayarlayamıyorsun canım kardeşim.

Seni çok seven
Kamil Güğüm