29 Eylül 2012 Cumartesi

Şadiye Abla

Köylümüz bir ablamızı kaybettik geçtiğimiz perşembe günü. On yıl önce sinirsel bir rahatsızlık başladı kendisinde ve 7-8 yıldır da yatalak olmuştu. İki tane dünya güzeli kızı var 50 yaşına bile gelmeden dünyadan göçen ablamızın. Cenaze evine gittiğimde -kızmak eleştirmek için söylemiyorum bunu- bir formaliteyi gerçekleştirmek için gelmişti insanların büyük bir kısmı. Kesinlikle eleştirmiyorum, oturup günlerce aynı acıyı yaşamaları tabi ki imkansız. Bilakis gelmeleri yeter. Hata ben de belki bu guruba dahilim. Gelmek destek olmak önemli.

Yalnız işin sonuna baktığımızda kimsenin çocukları kadar üzülemeyeceğini görüyor insan. İki genç kız düşünün ki, yaşamlarının gelişim süreçlerini, annelerinin o halini görerek aynı evde geçirdiler. Böylesi bir büyüme evresi kim bilir ne karamsar yapmıştır onları arka planda. İki genç kız düşünün ki bu hastalığından sonra annelerine daha da bağlanan, ilgi gösteren. Küçüğü dışarı bile çıkmazdı annesiyle vakit geçirmekten. İlgilenmek vs için değil oturup konuşmak için  Benim kardeşimin üniversiteyi kazanmasından daha da sevinmiştim büyük kardeşin üniversiteyi kazanmasına. Öyle bir zor ortamda dişle tırnakla kazanılmıştı çünkü. İki genç kız düşünün ki kimsenin benzerini yaşamadığı bir olay yaşadılar. O iki genç kız babalarıyla birlikte köydeler şimdi, annelerini toprağa veriyorlar.

Her ölümden sonra, ölenin yakınları cenaze sonunda evlerine dönüp, içeriye girip kapıyı kapattıklarında esas o yokluğu hissediyorlar. O zaman daha da vuruyor insanı. Bu güzel kızları şimdi bir de bu bekliyor.Evlerine dönecekler ve sesi bile çıkmadan arka odada yatan kişinin yokluğunu hissedecekler. Şadiye abla hiçbir şey yapıp söyleyemedi 8 yıldır, ama anne dediğin varlığı ile ısıtır insanı. Bir şey yapması önemli değil. Yanında olmasa da, yıllarca uzakta da kalsa annenin varlığı yeter. Öksüzlük etiketi kendini hissettirecek bir şekilde, demir gibi oturacak kardeşlerimin yüreğine. Allah sabır ve dayanma gücü versin.

Hiç yorum yok: