28 Eylül 2010 Salı

Bahçeşehir

Lanet olası fakirlerden nefret ediyorum, arabası olmayan, evi kira olan, havyar yiyemeyen, kaplan taşağı yiyemeyen, sefil varlıklar ya. Et yemezler ot yerler hep. Çöpten kıvırcık toplayanları bile "Allah hökhümetimize zewwwal vermesin" der bunların.

Geçen bir müşteriden çıkışta Bahçeşehir'e gittim. Bir arkadaşı beklerden orada hiç elit mekan olmadığından, hiçbir menüsünde herhangi bir havyarlı yiyeceği bulundurmayan fakir mekanı Burger Kink'e gittim. Fakat o da ne gördüğüm tipler birbirinden bağımsız ama sözleşmişçesine aynı lanet olası fakirlikte hareket ediyorlar.

Önce bir anne - kız geliyor. Rahat beş dakika oturduktan sonra en ucuz, en küçük ve en fakir sandviçlerden iki tane istiyorlar. Sonra dışarda bir farkediyorum ki Burger Kink'in yanındaki Migros'tan aldıkları kutu içeceklerle bunları tüketiyorlar. Menü almıyorlar Bahçeşehir'e yakışmayan bu fakir yaratıklar.

Siparişimi beklerken 3 tane 13-14 yaşlarındaki erkek dallama fakir geliyorlar kasaya. Üçünün de yanında Sundea dondurma alacak kadar para var sadece. Birer tane lanet olası soslu fakir dondurmasından alıp gidiyorlar.

Canım sıkılıyor başka bir mekana geliyorum. Meşhur gölün etrafındaki göle sıfır mekanlardan birinde bir lanet fakir çift. Bir görüyorum ki masada iki çay ve bir tabak tatlı var. Tatlı tabağı da ortada. Ah Bahçeşehir sen bunları haketmek için ne yaptın diyorum.

Derken bir çift geliyor ve A4 arabadan bir abla iniyor, abi içerde bekliyor. Abla da gelip yine lanet olası şu sandviçlerden alıp gidiyor arabaya biniyor. Ben de tüm prestiji sarsılan Bahçeşehir'e bakıyorum bunların ardından.

Sana aidiyet hisseden var mıdır acaba sevgili Bahçeşehir? Vardır vardır elbette de, aslında o hissedilen aidiyet midir yoksa insanın kendi kendini pompalaması mıdır. Otur bir düşün.

Kamillere özel not: Geyiktir

Hiç yorum yok: