5 Eylül 2013 Perşembe

Finlınt ten pointz

Bu oyunculardan kurulu olan milli takımın kötü oynama hakkı elbette var. Maç kaybetme hakkı, hatta ortalamanın bu kadar altındaki bir milli takıma yenilme hakkı tabi var. Gelgelelim bu kadar boktan bir oyun olamaz abi. 55 sayının içinde bir tane organize atak olmaz mı yahu? Kaan Kural mükemmel anlatmış, hislerime tercüman olmuş, sağolsun. Aşağıya kopyalıyorum.

Kim ne hikaye anlatırsa anlatsın; sırf NTV mikrofonunu yere bıraktı diye bu takıma çağrılmayan Cenk, dopingçi ama maneviyatı yüksek Hidayet, Fenerbahçe ile aynı anda milli takımı yönetmeye çalışan Tanyeviç, dünkü maçta hiçbir etkisi görülmeyen bir buçuk aylık kamp gibi milyarlarca konu var adamı kızdıran. Şu halimle ben oynasam yemin ederim daha çok katkım olurdu ya.


KAAN KURAL - Kara Leke

2007 Avrupa Şampiyonası’nda oynadığımız Almanya karşılaşması Türkiye için modern zamanların dip noktasıydı. Bundan daha kötüsü olamaz demiştik o gün. Ama ekonomi gibi basketbolda da dip yokmuş meğer. Dün Basketbol Milli Takımı’nın tarihindeki en korkunç performans olarak tarihe yazıldı.

FİNLANDİYA’YA yenildik ötesi var mı? Hayır sporda her sonuç var. Çok daha güçsüz bir takıma da yenilebilirsiniz. Ama sahada nasıl yenildiğimize bakınca durum daha da vahim bir tablo ortaya çıkarıyor. Öyle Finlandiya’nın 10 yılda bir kez gelecek çok ekstra işler yaptığı vs bir gün değildi dün. %31’le şut atabildiler ancak maç boyunca. %63’le faul attılar. 14 top kaybettiler. Zaten çok kısıtlı kadronun kilit isimlerinden Kotti maç boyunca faul problemiyle boğuşup ancak 16 dakika sahada kalabildi. Takımın Avrupa’da ortalama üstü kabul edilebilecek yegane iki oyuncusu Salin ve Koponen 26 atışın 18’ini kaçırdı.

1.5 AYLIK KAMPA NE GEREK VARDI?

VE biz yine de yenildik. İlk 28 dakikada 26 sayı atabildik anca. Sahadaki oyuna bakınca bu bile iyi aslında. 10 sayı serbest atışlardan geldi zaten. İlk basketimizi attığımızda maçta 9.5 dakika geride kalmıştı. Caddebostan sahilde aralarında 3’e 3 maç yapan çocuklar bile uzun süredir birarada oynayan bizim milli takımımızdan daha organize, daha ne yaptığını bilerek hücum ediyor. Tüm maç boyunca top elinde olan oyuncumuz bireysel olarak ne yaptıysa hücum ondan ibaret kaldı. 40 dakika tek bir hücum organizasyonu görmedik. Bunu yapmak için oyuncuları 1.5 ay kampa almaya ne gerek vardı ki. Gerçekten Litvanya 2011’de de en büyük sorun buyken, hücuma yeterince eğilinmediği, fazla savunmaya konsantre olunduğu itiraf edilmişken neden bu yoldan devam ediyoruz ki?

AMA zaten kadro kurulurken belliydi bu. Bu takıma yön verebilen tek isim Kerem Tunçeri alınmadığında, son anda Ömer sakatlanınca yerine Barış değil Birkan çağrılınca Tanjeviç’in aynı şarkıyı tekrar edeceği belliydi. Belli olmayan bu kadroyla bu kadar dibe vurmak oldu.

İZİ SİLİNMEZ AMA...

TAKIM olarak olmasa da Ender’in deliciliği ve Kerem’in ne yaptığını bilen basit oyunuyla yine getirdik maçı. İkisinin çabası yetti zaten Finlandiya’ya ama orada da Tanjeviç’in iki tuhaf tercihi bu felaketten mucize bir galibiyet çıkmasına izin vermedi. Önce 50 saniye kala gerideki takıma alan savunması yaptırdı. Elleri titreyen Finlandiya hem rahatladı, hem süreyi eritti, hem de alan savunmasının risklerinden hücum ribauntunu verdik. Son topta ise bütün yapabildiğimiz “Hidayet al da at” demek oldu. Hadi alsın atsın da 3 sayı gerideyken ikilik atacaksak süreyi neden o kadar yedik?

BU turnuvanın daha ilk maçı. Ama bu maç tarihe kara bir leke olarak geçti bile. İzini silmek mümkün değil de en azından temizleyip yeni bir sayfadan devam etmek de bunu yaratanlara kalıyor.

Hiç yorum yok: